Özeleştiri

Ebubekir Sifil2006, Gazete Yazıları, Haziran 2006

“Bir yazar için en büyük handikap nedir?” diye bir soruya muhatap olsam herhalde “güvenilirliğini yitirmek” diye cevap verirdim. Sarf ettiğiniz onca emeğin, döktüğünüz onca göz nurunun artık ilgi görmemek suretiyle heba olduğunu düşünebiliyor musunuz!..

Peki, bir yazar güvenilirliğini nasıl yitirir? Bu soruya birkaç türlü cevap verilebilirse de, bu yazının konusunu bunlardan sadece birisi oluşturuyor. Eğer yazı hayatınız süresince çokça hata yapmışsanız, bir noktadan sonra kılı kırk yararak yanlış yapmamaya azami dikkat etseniz bile bir kıymet ifade etmez. Güvenilmezliğiniz tescillenmiştir çünkü…

Bir de işin şöyle bir boyutu var: Yazmak suretiyle bir şeyleri kalıcı hale getiren yazar şöyle veya böyle bir hata yapmışsa, “hatayı kalıcılaştırma” vebali işlemiş oluyor. Bilahare farkına varıp yanlışı tashih etse bile, bu tashihi, o yanlışı okuyan, dolayısıyla yanlış kanaat benimsemesine aracılık ettiği insanların tamamına ulaştırma şansı hiçbir zaman “yüzde yüz” olmayacaktır…

Aşağıda sıralayacağım hataların bir kısmı, bazı okuyucular tarafından eleştiri veya hatırlatma tarzında tarafıma iletildi. (Kendilerine bir kere de buradan teşekkür ediyor, Allah razı olsun diyorum.) Bir kısmını da geriye dönük okumalarımda ben fark ettim. Eğer bugüne kadar yazdıklarım içinde burada zikredilen hususlar dışında başka hatalar tesbit etmiş olanlar varsa tarafıma acilen iletmelerini istirham ediyorum. Bir diğer istirhamım da, bu yazının gerek şifahi olarak, gerekse internet üzerinden mümkün olan en fazla sayıda insana ulaştırılması. Yükümü hafifletenlerden Allah razı olsun.

  1. İslam ve Modern Çağ’da (I, 199) “İlim Adamı Sorumluluğu” başlığıyla yer alan yazıda, vefat eden küçük oğlunun cenazesini hocası bulunduğu medresenin kapısına kadar teşyi edip geri dönen alimin adını İbn Dakîk el-Iyd olarak vermiştim. Doğrusu el-Münzirî olacak. (Bu hatayı tashih eden muhterem Fatih Kaya’ya teşekkürler.)
  2. Kâfirler hakkında Cehennem azabının ebedîliği meselesini işleyen 24 Temmuz 2004 tarihli yazımda (http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=226

) Bediüzzaman merhumun, İşârâtu’l-Îcâz’ında, kâfirlerin bir süre azap gördükten sonra Cehennem hayatına alışacakları ve artık onlar için ateşin azap olmaktan çıkacağı tarzında bir görüş benimsediğini yazmıştım. Bu yazı üzerine muhterem Nedim Yüksel, Bediüzzaman’ın “yeni Said” dönemi eserlerinden, Cehennem’de kâfirler için “ebedî azap” söz konusu olacağını ifade eden iktibasları muhtevi bir çalışmasını göndermişti. 23 Kasım 2004 tarihli yazımda (http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=262) konuyu inceleyeceğimi belirtmiştim. Muhterem Yüksel’in gönderdiği iktibaslar, konu hakkında “eski Said” ile “yeni Said” arasında ihtilaf bulunduğunu ortaya koyuyor. Kendisine teşekkür ederim. Gerçi ben yukarıda işaret ettiğim ilk yazımda konunun Bediüzzaman’la ilgili boyutunu net bir şekilde ortaya koymuştum. Belki o yazının bu noktadaki eksiği, Bediüzzaman’ın “yeni Said” dönemi eserlerinde konunun nasıl ele alındığına değinilmemesi olmuştur. Yine de muhterem Nedim Yüksel’e teşekkürler.

  1. 8 Mart 2005 tarihli yazımda Bediüzzaman merhumun, İmam el-Gazzâlî’nin “Daire-i imkânda (olandan) daha ahsen yoktur” anlamındaki sözünü zikrettiği bir bağlamda bunu eleştiri maksadıyla yaptığını söylemiştim. (http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=307) Oysa bahse konu yerde Bediüzzaman, İmam el-Gazzâlî’yi tenkit etmemekte, aksine o sözü, tartıştığı bir meselede delil olarak kullanmaktadır. Bu hususa dikkat çeken muhterem Salih Okur’a teşekkürler.
  2. Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi-III’de (Akaid/Kelam Bahisleri-II başlıklı yazı, 38) el-Lum’a isimli eser sehven Ragıp Paşa’ya ait gösterilmiştir. Bu eser İbrahim b. Mustafa el-Halebî’ye aittir. Bu zat “Ragıp Paşa’nın hocası” olarak maruftur. Eserin kapağına el-Kevserî merhum tarafından müellifi tanıtmak maksadıyla konan “İbrahim b. Mustafa el-Halebî el-Mizârî el-Ma’rûf bi Üstâzi’l-Allâme el-Vezîr Râğıb Paşa el-Kebîr” ifadesinin yanlış anlaşılması sonucunda eser Ragıp paşa’ya ait gösterilmiştir.
  3. Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi-II’nin ilk baskısında “İsnad Meseleleri-I” başlıklı yazıda (213) İbn Sîrîn’in “fitne” öncesinde isnad sorulmadığını anlatan ifadesi üzerinde dururken Seyf b. Ömer’in el-Fitne ve Vak’atu’l-Cemel isimli bir telifi olduğunu söylemiştim. Kitabı yazarken son anda elime geçen bu eserin, Seyf b. Ömer’in konuyla ilgili rivayetlerinin bilahare derlenmesiyle oluşturulmuş ve ismi de derleyen tarafından konmuş bir çalışma olduğu anlaşıldı. İkinci baskıda hatalı paragrafı çıkardım, ancak bu bilgiyi girmek mukadder olmadı.

İtiraflarım bunlardır. Güvenilir olup olmadığım konusundaki kararı ise siz vereceksiniz…

Milli Gazete – 17 Haziran 2006