Oruç Keffareti

Ebubekir Sifil2011, Ağustos 2011, Gazete Yazıları

“Keffaret”, sözlükte “bir şeyi örtmek ve gidermek” anlamına gelir. Allah Teala bazı eksiklik ve kusurlarımızı birtakım fiiller vesilesiyle bağışlayıp örttüğünden bu vesile-fiillerin her birine “keffaret” denmiştir.

Hatayla bir cana kıymanın, zıharın, orucun, yeminin ve ihramlıyken tıraş olmanın keffaretleri vardır ki, bunların her biri Fıkıh kitaplarında ayrıntılarıyla açıklanmıştır.

Ramazan’da başlanmış bir orucun, orucu bozan fiillerden birisini özürsüz olarak kasten işlemek suretiyle bozulması durumunda keffaret gerekir. Keffaret, rivayetlerde ortaya konulduğu üzere sırasıyla bir köle azadı, iki ay oruç veya 60 fakirin doyurulması suretiyle yerine getirilir. Oruç kefaretindeki bu sıralama, kişinin hangisine güç yetirebiliyorsa onu yerine getirmesi gerektiğini anlatır.

Fakir doyurma, bir fakiri 60 gün süreyle sabahlı-akşamlı doyurmak suretiyle olabileceği gibi, yemek olarak vermek yahut para olarak bunun karşılığını temlik etmek suretiyle de olur. Aynı şekilde bir fakire 60 gün süreyle sabahlı-akşamlı karnını doyurabileceği miktarı her gün ayrı ayrı vermek de, 60 günlük yiyecek miktarını bir kerede vermek de mümkündür.

Bir kimse keffareti oruç tutmak şeklinde yerine getirmek durumundaysa, 60 günlük orucu ara vermeksizin tutmak durumundadır. Dolayısıyla bir keffaret orucunu tutmaya başladıktan sonra herhangi bir sebeple ara verildiğinde, yeniden tutmak gerekir. Hanımların hayız dönemi dolayısıyla keffaret orucuna ara vermeleri bu hükmün istisnasını oluşturur. Bu şekilde araya hayız döneminin girmesi sebebiyle kesintiye uğrayan keffaret orucu, hayız dönemi bittikten sonra kaldığı yerden tutulmaya devam eder. Araya Ramazan orucunun veya bayramın girmesi de bu hükmün istisnasıdır. Yani başlamış bir keffaret orucu bir miktar tutulduktan sonra araya Kurban bayramı veya Ramazan girse mecburen ara verileceği için keffaret orucuna baştan başlamak gerekmez.

Oruç keffareti, dikkat edilirse zıhar kefaretinin aynısıdır. Zıhar keffareti Kur’an’da şöyle açıklanmıştır: Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin eşleriyle temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Buna imkân) bulamayan kimse, hanımıyla temas etmeden önce ardarda iki ay oruç tutar. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. Bu (hafifletme), Allah’a ve Resûlüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah’ın hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır.”[1]58/el-Mücâdile, 4-5.

Bir kimse karısının tamamını veya onun yarısı gibi bir payını veya tümüne delâlet edecek bir uzvunu, kendisine ebedî olarak haram bulunan anne ve kız kardeş gibi bir kadının tamamına veya bakması haram olan bir uzvuna benzetirse, bu zıhar olur. Cahiliye döneminde erkekler kadınlarına, “Sen bana annem gibisin” veya “Senin sırtın bana annemin sırtı gibidir” gibi bir ifade kullandığı zaman bu boşama anlamına gelirdi. Kur’an bu anlayış ve uygulamayı ıslah etti. Sünnet’in de fiili uygulamasını açıklığa kavuşturduğu bu yeni duruma göre bir kimse eşine mezkûr ifadeyi kullandığı zaman bu doğrudan boşama anlamına gelmez. Bu durumda erkek keffaret ödemek suretiyle eşine tekrar dönebilir ve nikâhı devam eder.

Eşine karşı böyle bir ifade kullanan kimse, zıhar kefareti ödemeden eşine yaklaşamaz. Rivayetler, bir Ramazan günü eşine zıhar yapan bir sahabîyi Efendimiz (s.a.v)’in bu kefareti ödemekle yükümlü tuttuğunu söylemektedir.

İşte oruç keffareti de aynen zıhar keffareti gibidir. Oruç kefareti bağlamında zikredilen rivayetlere baktığımızda, zıhar keffaretini anlatan rivayetlerle benzerlik arz ettikleri görülür. Bazı çevreler bu benzerlikten hareketle aslında “oruç keffareti” diye bir uygulamanın  bulunmadığını, rivayetlerde anlatılanın “zıhar keffareti” olduğunu ileri sürmektedirler. Oysa her iki grup rivayette önemli detay farklılıkları vardır. Oruç keffaretinde Efendimiz (s.a.v)’e gelen sahabî açıkça Ramazan günü eşiyle temas kurduğunu anlatmaktadır. Dolayısıyla bu rivayetleri “zıhar keffaretini anlatıyor” diye tevil etmek yerinde değildir. İlgili rivayetler Hadis kitaplarının Oruç keffaretiyle ilgili bölümlerinde görülebilir. Teberrüken birisini zikrederek konuyu bitirmiş olalım:

“Ebû Hureyre (r.a)’den: “Bir adam Resulullah (s.a.v) efendimize gelerek dedi ki: “Ya Resulallah! Helak oldum.” Resulullah (s.a.v.) ona, “Seni helak eden şey nedir?” diye sorunca şu cevabı verdi: “Ramazanda eşimle cinsel temasta bulundum.”

“Bunun üzerine Resulullah (s.a.v) ona sordu: “Bir köle azad etme imkanın var mı?” O, “Hayır” dedi. Efendimiz ona, “Peki iki ay üstüste oruç tutabilir misin?” diye sordu. O, “Hayır, tutamam” dedi. Resulullah (s.a.v) bu defa ona, “Altmış fakiri yedirecek imkânın var mı?” diye sordu. O yine “Hayır yok” diye cevap verdi. Sonra o adam oturdu. Derken Peygamber (s.a.v) efendimize bir zembil hurma getirildi. Peygamber (s.a.v) efendimiz o adama: “Bunu al da tasadduk et (oruç keffareti olarak dağıt)” buyurdu. Adam: “Ya Resulallah! Benden fakiri var mıdır? Şu iki kara taş (tepe) arasında (Medine’de) bizim aileden daha muhtaç bir aile bulunuyor mu?” diye mukabele etti. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) efendimiz ön dişleri görünecek şekilde güldü ve şöyle buyurdu: “Bu zembili al da çoluk-çocuğuna yedir.”[2]el-Buhârî, “Savm”, 30; Müslim, “Sıyâm”, 31…

Milli Gazete – 22 Ağustos 2011

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 58/el-Mücâdile, 4-5.
2 el-Buhârî, “Savm”, 30; Müslim, “Sıyâm”, 31…