Oruç keffareti konusunda bunda önceki iki yazıda meseleyi özetlemeye çalıştım. Konuyla ilgili olarak okuyucu sorusunda yer alan diğer hususlara gelince, bunları da maddeler halinde özetleyeyim:
- “Oruç keffareti hakkında fetva veren ulema, Ahmed b. Hanbel‘in el-Müsned‘indeki rivayeti görseydi o fetvayı vermezdi” diyenler, farkında olarak veya olmayarak boylarından büyük konuşan kimselerdir. Böyle bir müddeanın arkasında durabilmek için, ulemanın bahse konu rivayetten habersiz olduğunu net bir şekilde ortaya koymak ve mesela İmam Mâlik‘in bizzat kendisinin rivayet ettiği (bkz. el-Muvatta, “Sıyâm”, 9) hadisten bihaber olduğunu isbatlamak gerekir.
Kaldı ki Ramazan‘da kasten bozulan oruca –daha önce zikri geçen– keffaretlerin yanı sıra 1 gün de kaza tutulması gerektiği görüşüne kaynaklık eden ziyadenin bütün tarikleri mürseldir. (Bu konuda geniş bilgi için bkz. İbn Hacer, et-Telhîsu’l-Habîr, II, 396-7.) Keffaret fetvasını sahih/merfu rivayetlere dayanarak veren ulema, birbirini destekleyen pek çok tarikten geldiği için bu ziyade ile ameli de ihmal etmemiştir. Ancak sahih/merfu rivayetler dururken bu mürsel ziyadeyi konunun merkezine yerleştirerek Ramazan‘da kasten oruç bozan kimseye sadece gününe gün kaza gerektiğini söyleyebilmek için ya sahih/merfu rivayetleri makul bir şekilde tevil etmek veya tamamen yok saymak gerekir.
- Böyle önemli bir hüküm niçin Kur’an‘da yok? Bu, son derece yanlış bir sorudur. Zira Kur’an‘da nelerin yer alması gerektiği konusu bizim inisiyatif alanımız içinde değildir. Elbette Yüce Allah dileseydi kıyamete kadar meydana gelecek bütün olayların hükmünü Kur’an‘da açık ve kesin bir şekilde belirtirdi. Ancak durumun böyle olmadığı ortada ve bizim “Kur’an‘da yer almayı hak edecek kadar önemli” olarak gördüğümüz nice mesele var ki Kur’an‘da izine bile rastlanmıyor. Söz gelimi Kur’an‘da abdestin nasıl alınacağı veya teyemmümün nasıl yapılacağı zikredildiği halde gusül abdestinin nasıl alınacağından veya namazın nasıl kılınacağından bahsedilmez. Bu türlü daha pek çok meselenin mevcudiyeti ehlince malumdur. Namazın veya gusül abdestinin teyemmüme veya abdeste göre daha az önemli olduğunu söyleyebilir miyiz? “Evet”se neye göre; “hayır”sa bu durumu nasıl açıklayabiliriz?
Öte yandan herhangi bir hususun amele konu olabilmesi için Kur’an‘da zikredilmesi gerektiğini söyleyenler, farkında olarak veya olmayarak yeni bir Usul kaidesi vaz ediyor. Böyle bir “kaide”nin bizzat Kur’an‘dan hareketle temellendirilmesi gerektiği ise izahtan varestedir. Peki Kur’an‘ın neresinde “sadece Kur’an‘da yer alan hususlarla amel edin, başka bir mercie başvurmayın” tarzında bir emir mevcuttur?
Böyle bir tarz-ı hareket Hz. Peygamber (s.a.v)’e ittibayı emreden onlarca ayeti hükümden düşürmekle eş anlamlıdır. Zira böyle bir “kaide”nin, Sünnet‘i tamamen devre dışı bırakma niyetinden kaynaklandığı veya böyle bir niyet bulunmasa bile kaçınılmaz olarak Sünnet‘i ihmale yol açacağı açıktır.
(Devam edecek)
Milli Gazete – 30 Ekim 2003