Müslümanlar’ın “Mehdi” inancı ile diğer din mensuplarının “Mesih” inancı arasında paralellik kurma eğiliminde olanlara bazı hatırlatmalar yaparak bu meseleyi noktalayacağım.
Bir önceki yazıda Mehdi ile ilgili rivayetlerin Ehl-i Kitab‘ın kitaplarından devşirilerek hadisleştirildiğini söyleyebilmek için, Hadis imamlarının yaşadığı –dolayısıyla bu rivayetlerin tedvin/tasnif edildiği– dönemde böyle bir “payanda”ya (!) niçin ihtiyaç duymuş olabileceği sorusunun cevap beklediğini belirtmiştim.
Soruyu devam ettirelim: Diyelim ki bu rivayetler Sahabe döneminde veya Hadis imamlarına gelene kadar aradaki halkaları teşkil edenlerin yaşadığı dönemlerde uydurulmuştur. İyi ama bir kimse, içinde bulunduğu anın olumsuzluklarının kıyamete yakın yaşanacak birtakım olaylarla ortadan kalkacağına inanmakla neyi çözmüş olur? Bu rivayetleri “uyduranlar” niçin daha yakın bir geleceği değil de kıyamet arefesini bahis konusu etmiş olabilir? Eğer ben şu anda bir sıkıntı yaşıyorsam, yüzlerce yıl sonra yaşanacak bir hadisenin bana ne faydası ola ki?!
Öte yandan gerek Sahabe asrında, gerekse daha sonraları (bahse konu rivayetlerin tedvin/tasnif edildiği döneme kadar) Müslümanlar‘ın ne Yahudiler, ne de Hristiyanlar karşısında “işi Mehdi’ye havale etme” psikolojisine kapılmalarını normal gösterecek bir “çaresizlik” durumu yaşadığını söylememizi mümkün kılacak herhangi bir veri mevcut olmadığına göre, durup dururken “Boş verin, nasıl olsa kıyamete yakın Mehdi gelip intikamınızı alacaktır” demenin mantığı nedir?
Bu bağlamda bahse konu yapılması gereken bir diğer nokta da şudur: Konuyla ilgili rivayetleri ele alan hemen her çalışmada Mehdi inancının kitleleri, sorumluluktan kaçmaya ve tembelliğe sevk ettiğinin ileri sürüldüğü görülüyor. Oysa İslam dünyasında tarihin herhangi bir döneminde kayda değer bir yenilgi ve bozgunu hali esnasında kitlelerin “Mehdi bekleme“yi tercih ettiğini ve bunun karakteristik bir özellik haline geldiğini söylemek mümkün değildir. Moğol istilasından Haçlı seferlerine ve modern dönem işgallerine kadar etkileri uzun yıllar, hatta yüzyıllar süren tecavüz ve tasallutlar İslam dünyasında böyle bir olumsuzluğa yol açtığı vaki değildir. Tam tersine bu işgal ve tecavüzlerin her biri karşısında Müslümanlar “Mehdi beklemek” yerine her zaman fiilî mücadele yolunu seçmiştir.
Mehdi inancının, tarih boyunca ortaya bir sürü “sahte mehdi” çıkmasına yol açmasına gelince, işin bu noktasının –Mehdi inancının asılsız olduğu iddiasına temel teşkil etmekten uzak bulunması bir yana–, son derece yanlış bir kurgu üzerine oturduğunu söylemek zorundayız. Zira bu mantık, sahte peygamberlerin günahını peygamberlik kurumuna yüklemeye kalkışmak kadar saçma ve gülünçtür.
(Devam edecek)
Milli Gazete – 23 Ekim 2003