Okumadan istikamet sahibi olmak mümkün müdür?
Geçmiş devirlerde bu soruya “evet” demek hayli kolaydı. Zira insanı çepeçevre kuşatan atmosfer, çevre, sokak, aile… müslümandı. Dini, okuyarak, tahsil ederek öğrenmek şart değildi. Görerek, dinleyerek ve dinin yaşandığı çevre içinde bulunmak suretiyle öğrenmek ve yaşamak daha yaygın ve kolaydı.
Doğrusunu isterseniz, emniyetli olan da budur. Zira insanın, Din’in bilinçli bir şekilde yaşandığı müslüman bir çevrede nefsin ve insî-cinnî şeytanların iğvalarına kapılmadan yaşaması ve istikametini muhafaza etmesi şüphesiz daha kolaydır. Bu sebeple Efendimiz (s.a.v), şeytanın tek kişiye her zaman daha yakın olacağını haber vermiştir…
“Şeytan” dediysem, bundan sadece “İblis” ve emrindeki cinnîler anlaşılmasın. Günümüzde ideolojilerin, “yeni” (bunu “bid’at” diye okuyun) anlama ve yorumlara yöntemlerinin, küresel sistemin değer yargılarının ve dayatmalarının… da birer şeytanî unsur olduğu hatırdan çıkarılmamalı…
Geçmişten farklı olarak günümüzde istikamet sahibi olmanın başka bir yolu var mı? Elbette esasta bir farklılık yok. Yine geniş halk kitleleri için bunun en emniyetli yolu sahih mensubiyet ilişkilerinin cari olduğu bir çevrede bulunmaktır. Ancak günümüzü geçmişten farklı kılan bir durum var: “Okuyarak” öğrenme tarzı öylesine teşvik ediliyor ki, diğer öğrenme tarz ve metotları adeta unutuldu!
Oysa bu, son derece riskli bir öğrenme metodudur. Zira nelerin, hangi sistematik içinde okunacağı, okunan şeylerin doğru anlaşılıp anlaşılmadığı, eksiklerin nasıl tamamlanacağı, hatta en başta yazılan şeylerin doğru olup olmadığı… gibi soruların sağlıklı cevaplarını bulacağı bir zeminden ve mekanizmadan söz etmek neredeyse imkânsız.
Yine de sahih bilgiye ulaşmak ve doğru bir sistemle öğrenmek gibi bir endişe taşıyan ve fakat bütün risklerine rağmen okuyarak öğrenme tarzını benimsemekten başka bir yol bulamayan kimseler için yol büsbütün tıkalı değil.
Gündemimize sokulan ve tartıştırılarak çürütülen meselelerde malumat sahibi olmak için yola çıkanlar bir yana, gerçek anlamda doğru bilgiye ulaşmak gibi bir derdi olanlar, başta itikadî zeminimizi sarsılmaz bir inanç (yakîn) oluşturacak şekilde öğrenmeliler. Bunun için elimizde yeterli imkân var.
Sonra amelî hayatın arızasız yürümesini sağlayacak bilginin öğrenilmesi geliyor. Bunun için de elimizde yeterince kaynak mevcut çok şükür.
Her iki hususta da başta ilmihaller olmak üzere sağlam bilgi kaynakları, monografiler, ihtiyacı karşılayacak ölçüde.
Esas sıkıntı, yolun bundan sonrasını yürümek isteyenler için söz konusu. Bunun için her seviyedeki insan için bir “okuma programı” çıkarmak hayli zor ve bir o kadar da mes’uliyetli bir iş. Onun için dikkatli olmak ve işi aceleye getirmemek gerekiyor.
Yine de bu aşamada zaman zaman ihtiyacı karşılamak adına bu köşeden eser tavsiyesinde bulunmaya çalıştığımı biliyorsunuz. Bugün iki yayınevinden bahsedeceğim: Rahle ve Tahşiye
Günümüzde özellikle Ehl-i Kitap’la ilişkiler bağlamında ortaya konan yaklaşım ve uygulamaları Kur’an ayetleri zemininde değerlendiren Rumûzu’l-Kur’ân (5 cilt), cihadın mahiyeti, maksadı, çeşitleri ve günümüzdeki durumla ilgili nefis tesbitler ihtiva eden Mir’âtu’l-Cihâd (3 cilt), Zekât ahkâmıyla ilgili olarak Mesâilu’z-Zekât, Mesârifu’z-Zekât ve Zekâtla Alakalı Sualler ve Cevapları isimli üç ayrı ciltten oluşan seri çalışma, biri Ehl-i Sünnet akaidine, diğeri günümüzde Ehl-i Kitap’la ilişkiler konusunda ortaya çıkan soru işaretleri ve şüphelere cevaplardan oluşan ve Kitâbu’d-Düreri’l-Mustafâ… diye başlayan iki kitap, Hz. İsa (a.s)’ın kıyamete yakın yeryüzüne ineceğine dair Nüzûl-i İsa (a.s) isimli çalışma Rahle yayınlarının benim elime ulaşan ürünleri. (Rahle yayınları tel: 0212.519 36 96)
Bir diğer yayınevi Tahşiye. Bilhassa Bediüzzaman merhumun eserlerinin şerhi mahiyetindeki ürünleri arasında elimde 4 kitap var: Bediüzzaman merhumun Münazarat, Ene ve Zerre Risaleleri (30. Söz) ile Kader Risalesi’nin şerhleri. Bediüzzaman merhumun misyonunu ve çağrısını “tüketmek” için değil, “üretmek ve yaygınlaştırmak” için yola çıkmış olan Tahşiye yayınları, bunun nasıl yapılacağını da ortaya koyduğu ürünlerle fiilen göstermiş bulunuyor. (Tahşiye yayınları tel: 0212.643 83 27)
Rahle ve Tahşiye yayınlarının, her biri yetkin kalemlerin ürünü olan bu kitapları neyin peşinde olduğunu bilerek okuma faaliyetini sürdüren insanların susuzluğunu giderecek gerçek birer kaynak hüviyetinde.
Son söz: “Okumak”la “alim olmak” birbirinden farklı şeyler. Aralarında elbette kopmaz bir ilişki var; ancak her alim okuyarak ilim sahibi olmadığı gibi, her okuma fiili de failini alim yapmaz.
“Okumak” gerçekten riskleri, handikapları olan bir faaliyet. Bomba nedir, nasıl çalışır, nasıl zararsız hale getirilir… bilmeyen bir kimsenin karmaşık düzeneklerle hazırlanmış bir bombayı alıp kendi başına kurcalaması neyse, okuma faaliyetinin içine balıklama dalan bir insanın durumu da odur. Bu anlamda kitap, –en azından herkes için– kitapçı raflarında durduğu kadar masum bir nesne değil.
Evet, okuyarak hidayet bulunlar var; ama aynı eylem neticesinde hidayeti kararanlar da az değil! Hangi aşamada neyi, nasıl ve ne maksatla okuduğunuz çok önemli.
“Okuyarak adam olma”nın olmazsa olmazları var: Saygı duyulan, gıpta edilen kişi olmak, ilgi çekici tesbitler yapmak ve konuşunca dinletmek, hüküm koymak, fetva vermek ve ahkâm kesmek için değil, bilhassa ahireti için elzem ve eslem olan bilgiye ulaşmak için yola çıkmak. Yani sahih bir niyet… Bu ilk şart.
Sonra doğru aşamada doğru eserleri okumak ve bu süreç içinde mutlaka ortaya çıkacak olan soru işaretlerini ilim ve istikamet sahibi insanlarla istişare ederek izale etmek.
Sonra da bildiklerini hayatına aktarmak ve –hayrı çoğaltmak adına– başkalarıyla paylaşmak.
Bütün bunların öncesinde şunu “kesin olarak” bilmek gerekiyor: Bir kimse kendi başına okuyarak yazar olabilir, araştırmacı olabilir, profesör olabilir, ama “alim” olamaz!
Milli Gazete – 29 Haziran 2009