Modernitenin bizi dört bir yandan kuşattığı bir dünyada yaşıyoruz. Bilhassa İslamî ilimleri ilgilendiren alanlarda, müşahede ettiğimiz boyut ve mahiyetteki “okuma faaliyeti”nin de modern dayatmalardan birisi olarak görülmesi, dolayısıyla “sakınılması” gereken bir eylem olduğunu bilmemiz gerekiyor. Evet, her mahfilden her saniye “okuyun” telkinine muhatap olan bir topluma “bu telkin hakkında ihtiyatlı olun” çağrısı yapmak “beyhude” bir çaba; bunu biliyorum. Ama bunun hayatî bir mesele olduğuna dair inancım, beni bu konuda suskun davranmaktan alıkoyuyor.
“İnsanlara “kitap okumayın” demektense, seçici davranmalarını söylemek ve seçme işinde de yardımcı olmak daha makul değil mi?” diye sorulabilir. Ama kimin hangi metinden ne şekilde etkileneceğini ya da sonuç çıkartacağını kestirmeniz mümkün olmadığı için son tahlilde bu tarz-ı hareket de kesin çözüm olmuyor.
Modern insan, “çok bilme”nin makbul bir şey olduğuna şartlandırılmış olarak hatayı sadece burada işlemiyor; ikinci ve ilkinden daha büyük hata, “bilme”nin “okuma”yla kaim olduğu anlayışında ortaya çıkıyor. “Avam-havass ayrımı”nın hiçbir zaman ortadan kalkmadığını, sadece avamın öyle düşünmesinin sağlandığını, “çok bilme”nin değil, “yeterince bilme”nin makbul olduğunu, modern zamanlarda “bilgi gereçleri”nin bir “tüketim nesnesi”, “bilgi”nin ise “yönlendirme aracı” olarak tedavülde bulunduğunu ve teşvik edildiğini kim söyler, kim dinler?!
Her alanda ihtisasa riayetin esas olduğu bir dünyada İslamî ilimler ve onlara kaynaklık eden Kur’an ve Sünnet konusunda gördüğümüz bu başıboşluğu tabii görmek mümkün mü?
Hafta başında Denizli’deydim. Daha şehre varır varmaz Elmalılı merhumun, “insanın maymundan geldiğini söylediği” söylentisiyle karşılaştık. Tefsirinde Mü’minûn suresinin 11-12. ayetlerinde yer verdiği bir alıntı sebebiyle bu korkunç ithamın muhatabı olmuştu Elmalılı merhum.
Daha önce buna benzer bir iddia Prof. Dr. Süleyman Ateş tarafından da gündeme getirilmişti. Ateş, Elmalılı’nın, insanın “hayvan nutfesi”nden yaratıldığını söylediğini iddia etmiş ve şöyle demişti: “… Şunu da belirtmek gerekir ki merhum Yazır (…) insanın atası olan Âdem’in bir hayvanın nutfesinden yaratıldığını söylemekte bir sakınca görmemiştir.(…) Merhum Yazır’ı göklere çıkaranlar onun bu görüşlerini gizlerler…”[1]Prof. Dr. Süleyman Ateş, Yeniden İslama, II, 267-8.
Süleyman Ateş gibi hayatı Kur’an çalışmaları ve tefsir faaliyetiyle geçmiş bir insan dahi böyle vahim hatalara düşebiliyorken, ortalama insanlara “Elmalılı tefsiri okuyun” demek ne kadar doğrudur?
Ateş’in bu iddiasını “Reenkarnasyon Tartışması” başlıklı bir makalede ele almış ve bu vesileyle Elmalılı tefsirinde insanın yaratılışıyla ilgili izahların geçtiği yerleri bir bir aktarmıştım.[2]Bkz. İslamî Bilincin İhyası, 163-209; bilhassa 198 vd. Tabii ki Elmalılı merhum, insanın hayvan nutfesinden yaratıldığını söylemiyordu. Bu tamamen Ateş’in zihninin ürünü bir isnattı.
Denizli’de tekrar ve adeta herkesin diline pelesenk olmuş halde karşıma çıkan bu vehamet dolayısıyla bir kere daha düşündüm: Kur’an meali üzerinden kendi din anlayışını pazarlayıp, bunu da “Kur’an’a dönüş” sloganıyla ambalajlayanlara dikkat çekerek, insanlara “Meal okumayın, tefsir okuyun” diyordum. “Hangi tefsiri okuyalım” diyenlere de, muteber ve mutemet isimlerin kaleme aldığı tefsirleri tavsiye ediyor, tabii ki en başta da Elmalılı Tefsiri’ni zikrediyordum.
Bu tefsiri zaman ayırıp da sindire sindire baştan sona okumayı başarabilen kaç kişi vardır, bilemiyorum. Ama Elmalılı merhumun insanın yaratılışı konusunda tam olarak ne dediğini anlayabilmek ve bu konuda doğru neticeye varabilmek için ilgili yerlerin tamamının okunması gerektiği açık. Aksi takdirde “Elmalılı insanın maymundan geldiğini söylüyor” tarzı garabetlere düçar olmak işten değil.
Bu durum sadece Elmalılı tefsiri için geçerli değil tabii. “Okuma”nın ne kadar ciddi, kritik, hassas ve hatta esere/kişiye göre “tehlikeli” bir faaliyet olduğunun farkında olmadan kitap denizine balıklama dalanları nelerin beklediğini kim bilebilir?
Milli Gazete – 12 Haziran 2010