Nur

Ebubekir Sifil2004, Gazete Yazıları, Haziran 2004

Bugün birbiriyle ilişkili iki soruyu cevaplandırmaya çalışacağım:

Soru.1: Allah yerine “tanrı” kelimesini istimal caiz midir, değilse küfür müdür, fısk mıdır? Ve şu kelimeyi istimal etmek caiz midir: Bizim tanrımız Allah’tır, lakin Allah’ımız tanrı değildir?”

Soru.2: “Malumunuz nur mahluktur, yaratılmıştır. “Allâhu nûrussemâvâti vel ard” (Allah göklerin ve yerin nurudur) ayetinde Allah kendisinden nur diye bahsediyor. Oysa nur mahluktur. Allah hâlıktır. Zahiren tezat var gibi görünüyor. Bu ikisinin arasını nasıl telif edebiliriz?

Cevap.1: Allah ism-i şerifinin, Yüce Yaratıcı‘nın bütün güzel isimlerini bünyesinde topladığı ve Yüce Allah‘a münhasıran vahiyle bildirilen (tevkîfî) isimlerle dua etmekle emrolunduğumuz (7/el-A’râf, 180) gerçeği dikkate alındığında, “tanrı” kelimesini kullanmanın uygun olmadığını söylememiz gerekiyor. Çevirilerde genellikle “ilah” karşılığı olarak “tanrı” kelimesi kullanılıyor ise de, ikisi arasında mütekabiliyet yoktur. Öte yandan “Allah” lafza-i celali ile “ilah” kelimesi arasında bulunan “umum-husus” ilişkisi, ilkinin aksine ikincisinin –tıpkı “tanrı” kelimesi gibi– çoğul ve dişil kalıplarına sokulabilmesi… gibi sebepler dolayısıyla bu ikisini birbirinin yerine kullanmak doğru değildir. Bu noktada hassasiyet göstermek gerekir.

Bununla birlikte Yüce Allah kast edilerek “tanrı” kelimesinin kullanılmasının “küfür” olduğunu da söyleyemeyiz. Ancak yukarıda işaret ettiğimiz ayete muhalefet anlamına geleceğinden, sahibinin günahkâr olmasını muciptir.

Mü’mine gereken, Kur’an’ın tabiriyle “el-Esmâü’l-Hüsnâ” (en güzel isimler) dururken Yüce Allah hakkında başka isimler kullanmama konusunda dikkatli davranmaktır. “Bizim tanrımız Allah’tır, lakin Allah’ımız tanrı değildir” sözüne gelince, eğer “tanrı” kelimesi “ilah” yerine kullanılıyorsa, –Yüce Allah’ın “ilah” olduğu Kur’an‘da belirtildiği için– bu söz uygun değildir.

Cevap.2: Başta Fahruddîn er-Râzî‘nin “Mefâtîhu’l-Ğayb“ı olmak üzere birçok tefsirde, yukarıda zikredilen ayet (24/en-Nûr, 35) üzerinde durulurken bu mesele geniş olarak incelenmiştir. Kısaca ifade edersek önce şunu belirtelim: Zikredilen ayeti “Allah Teala göklerin ve yerin nurlandırıcısıdır” şeklinde tefsir etmek doğru ise de, eksiktir. Zira her nurlandırıcı, “nuru var eden” değildir. Oysa Allah Teala nuru var edendir (6/el-En’am, 1). Dolayısıyla doğrusu şöyle demektir: Allah Teala göklerin, yerin ve diğer bütün mahlukatın olduğu gibi “nur“un da var edicisidir. Bu ayetteki “nur” kelimesi ise mecaz anlamındadır. Her tabakadan müfessirin bu kelimeyi “müdebbir”, “münevvir”, “müzeyyin”… gibi kelimelerle tefsir etmesi, “nur” kelimesinin Kur’an‘da daha başka müsemmalar hakkında kullanılmış olmasından da anlaşılacağı gibi –Allahu a’lem– tek doğru tefsirdir.

İşbu “nur” meselesi üzerine müstakil bir eser yazmış olan İmam el-Gazzâlî‘nin “Hakiki ve mutlak anlamda “Nur“, Allah Teala‘dır. O’ndan başkası için bu kelimenin kullanımı mecazîdir” tarzındaki izahında bir problem bulunduğunu söylememiz gerekiyor.

Fahruddîn er-Râzî merhumu “eşsiz” kılan tavır burada da karşımıza çıkıyor. O, müthiş dirayetini ve kudret-i ilmiyesini burada da konuşturmuş, İmam el-Gazzâlî‘nin mezkûr eserinden yaptığı alıntılarla yetinmeyerek onun delillerine deliller eklemiş, sonra da bunları kısaca cevaplandırmıştır. Dileyen, dilimize de çevrilmiş bulunan bu eserden 24/en-Nûr, 35 ayetinin tefsirine bu eserden bakabilir.

Meselenin izahı bir cümleyle şöyledir: “Allâhu nûru’s-semâvâti ve’l-ard” ayetini zahiri üzere kabul edecek olursak, hemen ardından gelen “meselu nûrihî…” cümlesinde “nur“un Allah Teala‘ya izafesini izah müşkil olur. Zira o zaman “nurun nuru”ndan bahsetmemiz gerekir. Bir şeyin kendisine izafesi ise caiz değildir. Üstelik İmam el-Gazzâlî‘nin, görüşünü delillendirirken yaptığı izahat da hemen hemen aynı sonuca çıkmaktadır.

Bu söylediklerimden, İmam el-Gazzâlî merhumun mezkûr eserinin kadrini küçültmek gibi bir niyet taşıdığım anlaşılmamalı. Bu eser, bizim “varlık” ve “bilgi” anlayışımızın temellerini tensik etmesi bakımından gerçekten ayrıcalıklı bir konuma sahiptir.

Mecmû’u’l-Fetâvâ“da (VI, 374 vd.) bu mesele üzerinde genişçe duran İbn Teymiyye, Fahruddîn er-Râzî‘nin yaklaşımının tersine –tıpkı İmam el-Gazzâlî gibi– Allah Teala‘nın “nur” olduğu görüşünü savunur; ancak buradaki “nur” kelimesinin, bildiğimiz “ışık, aydınlık, zuhur, cila,…” gibi bir anlamla tesbit edilemeyeceğini/kayıtlanamayacağını söyler. Ne var ki getirdiği deliller, İmam el-Gazzâlî’nin delilleriyle kıyaslanamayacak ölçüde tartışmalı olup, “Allah’ın nuru“, “Allah’ın vechinin nuru“… gibi izafet terkibi ihtiva eden rivayetlerden ibarettir ki, bunların mutlak olarak “nur“u izaha yetmeyeceği açıktır. Ayrıca “her nurun münevvir ve her münevvirin nur olduğunu” söyler ki, gerçekten şaşırtıcıdır. Zira mesela ay bir münevvirdir, ama kendisi nur değildir; nurunu güneşten alır…

Milli Gazete – 15 Haziran 2004