Bu yazıyı, sizinle herhangi bir ilgisi bulunmayan “sıradan” bir ravi hakkında kaleme alınmış, bu sebeple “yazılmasa/okunmasa da olur” türünden, bunca cafcaflı gündemin ve hay-huyun arasında “ne alaka!” dedirtecek bir yazı olarak görenler olabilir. Rical ilminin önemi konusunda benimle aynı fikri taşımayan –tabii eğer varsa– bu okuyuculara, yazacaklarımı Y.N. Öztürk‘e “reddiye” olarak görmelerini tavsiye edeceğim. Yani ben bu yazıyı her hal-u kârda yazacağım da, okumakta zorlanabileceklere kolaylık olsun…
Öztürk, Anadilde İbadet adlı kitabında (117 vd.) şöyle diyor: “Ebu Hanife’nin (Arapça’yı iyi telaffuz edebilenlerin bile namazda Arapça dışında başka bir dille kıraat edebileceği) görüşünden döndüğü yolundaki iddiayı ilk ortaya atan kişi, Ebu Isme Nuh b. Ebî Meryem (ölm. 173/789) adlı rivayetçidir. Bu rivayetçinin hadisciler tarafından yalancılıkla itham edildiği herkesce bilinmektedir. Yani bu kişi, hadis adı altında Hz. Peygamber’e yalan isnat etmekle ünlü bir sahtekârdır. “İmamı Azam, öğrencilerinin fikrine döndü” iddiasının esas sahibi odur. Ne yazık ki, Arapçacı zihniyet Nuh b. (Ebî) Meryem’in yalanını nakletmekle yetinmemiş, ona eklemeler de yapmıştır.
“Şu da herkesce bilinmektedir: Hadis uleması ittifakla bildirirler ki, hadis râvîsinin (rivayetçinin) itham edilişi kizb (yalancılık) yüzünden ise bu râvî sonradan tövbe etmiş olsa bile, rivayeti artık kabul edilmez…
“Şunu da biliyoruz: Bir râvîyi hem cerh edenler (güvenilmezliğini iddia edenler) hem de ta’dil edenler (güvenilirliğini iddia edenler) varsa, ikincilerin sayısı çok olsa bile râvî güvenilmez sayılır. (…) Nuh b. Ebî Meryem bahsinde bu iki kural da saf dışı edilmiştir. Sebep, bu rivayetçinin İmamı Âzam’la ilgili sözünü geçerli kılma gayretidir. Bu rivayetçinin bir şekilde “sözüne güvenilir” hale getirilmesi gerekiyor. İmamı Âzam’ın içtihadından döndüğünü söyleyen tek kişi odur. Onun yalancılığı gözden kaçırılmalıdır ki, iftira rivayeti geçerli hale gelsin.
“Biraz önce andığımız iki önemli kuralı kaydettikleri eserlerinin başka bir yerinde, Nuh b. Ebî Meryem’i aklamaya çalışan Ahmet Naîm (ölm. 1934) ve Kâmil Miras (ölm. 1956) bizim gözümüzde saygınlık kaybına uğramışlardır. Nuh’un, Kur’an surelerinin faziletlerine ilişkin hadisleri uyduran kişi olduğu ittifakla kabul edilirken, daha ilginci, bizzat Nuh b. Ebi Meryem bunu itiraf etmişken (…) böyle bir savunma nasıl yapılır, bu rivayetçi nasıl güvene layık gösterilir?!”
Bir yanıyla Rical/cerh-ta’dil kitaplarında nakledilen malumat konusunda teyakkuz telkin eden (el-Leknevî‘nin er-Ref’ ve’t-Tekmîl‘i bu sahada gerçekten “eşsiz”dir) Nûh b. Ebî Meryem meselesi, bir başka veçhesiyle de İmam Ebû Hanîfe‘nin mezkûr içtihadı bağlamında gündeme getirilmiş olması bakımından önemli.
Kimdir bu zat? Rical/cerh-ta’dil kitaplarında onun hakkında neler söylenmiştir ve söylenenlerin gerekçesi nedir? Öztürk‘ün yukarıdaki satırlarda okuduğunuz “yüklenmesi”nin kabul edilebilir olup olmadığının tesbiti için onu biraz yakından tanımamız gerekiyor. Ama bana tahsis edilen bu köşe, konunun gelecek yazılara sarkıtılmasını kaçınılmaz kılıyor gördüğümüz gibi.
Milli Gazete – 12 Temmuz 2003