Sıklıkla karşılaşılan bir sorudur: “Tasavvuf’a karşı mısın, değil misin?” Sorunun cevabı Tasavvuf’a karşı olmadığınızı ifade eder tarzda ise –dile getirilsin, getirilmesin– “Demek ki Vahdet-i Vücut’çu, şathiyyeci” ya da “Tevessül ve Rabıta şirkini onaylıyor”… gibi ithamlara muhatap oluyorsunuz. Tasavvuf’a karşı olduğunuz sonucu çıkarılabilecek bir cevap vermişseniz, bu sefer de “Vehhabîlik etkisinde, İbn Teymiyyeci” gibi kanaatlerin merkezine oturtuluyorsunuz.
Yüzyıllardır mesele böyle bir gerilim atmosferinde ele alındığı için, karşıtlık bir türlü aşılamıyor. Oysa Tasavvuf’u bir ruh disiplini, amelde, yaşayışta ve kişilikte kemali hedefleyen bir sistem olarak kabul edip, tartışma ve itiraz alanı teşkil eden konuları gündemden çıkardığımızda öyle sanıyorum ki mesele çözüme biraz daha yaklaşma imkânına kavuşabilecek.
Bu imkânın tek taraflı bir gayretle elde edilemeyeceği açık. Tasavvuf karşıtlığını İslam anlayışının temeline yerleştirme ısrarında olanların da bu tavırlarını yumuşatmaları vazgeçilmez bir gereklilik. Medâricu’s-Sâlikîn‘i tahkik edenlerin, İbnu’l-Kayyım’ın yer yer Tasavvufî yaklaşımı andıran ifadeler kullanmasını içlerine sindiremeyişleri ve yazarı “maksadını aşan ifadeler kullanmakla”, ya da “tesahül”le suçlamaları ne kadar ibretamizdir!
Osman Nuri Topbaş hocaefendinin yeni neşredilen ve İmandan İhsâna Tasavvuf adını taşıyan hacimli çalışması, Tasavvufî meseleleri muterizlerin itirazlarına mahal bırakmayan bir üslup taşıması bakımından medar-ı şükran bir kitap. Daha önce Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz hocanın çalışmaları bu maksadın gerçekleşmesine önemli bir zemin hazırlamıştı. Bu cümleden olarak daha önce bu köşede mevzu-i bahs ettiğim Hint-Pakistan ulemasından “Hakîmu’l-Ümme” Eşref Ali Tanevî merhumun yaklaşımı ve onun Tasavvufî tavrını yansıtan Abdülbârî en-Nedvî’nin Tasavvuf ve Hayat adıyla tercüme edilen kitabı da zikre değer.
Bu ve benzeri çalışmalar önyargısız bir şekilde tetkik edildiğinde Tasavvuf’un, tartışma alanı teşkil eden bir konu olmaktan çıkacağını söyleyebiliriz. Yalnız burada bir noktanın altını çizmek gerekiyor: Tasavvuf hakkındaki çalışmalar, Hadis alimleri tarafından muhtelif açılardan eleştiri konusu edilmiş birtakım rivayetlerden tecrid edilmelidir. Her ne kadar Cerh-Ta’dil konusunun içtihadî olduğu bir vakıa ise de, bu sahanın alimlerinin ortak kanaatlerinin de itibara alınması bir zarurettir. Dolayısıyla Tasavvufî eserlerde kullanılan rivayetlerin behemehal Hadis alimlerinin kritik süzgeçlerinden geçirilmesi gerekir. Bu da, her iki sahaya da tam anlamıyla hakimiyeti ve son derecede titizliği gerektiren bir faaliyettir.
Böyle bir deneme Yard. Doç. Dr. Ahmet Yırdırım tarafından Diyanet Vakfı tarafından yayımlanan Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları isimli çalışmada yapılmış. Oldukça ihatalı ve emek mahsulü olan bu çalışmada, keşke Doç. Dr. Zekeriya Güler’in “Tevessül” konusundaki hadislerin incelenmesinde gösterdiği titizlik gösterilseydi diyorsunuz. Ele aldığı konulardaki kimi hadisleri değerlendirirken “Muteber kabul edilen kaynaklarda yer almamamış” ya da “garib”, hatta “hasen-garib” diye nitelendirilmiş olması dolayısıyla “ihtiyatla yaklaşılması gereken” rivayetler olarak tavsif etmesi, çalışmanın “ihtiyatla karşılanması” gereken bir yönünü oluşturuyor.
31 Ağustos 2002 – Milli Gazete