Muhammed Hamidullah

Ebubekir Sifil2002, Aralık 2002, Gazete Yazıları, Konularına Göre, Muhammed Hamidullah, Şahıslar, Şahışlar

Aslında bugün BBC’nin Hz. Meryem validemiz ile ilgili “belgesel”de (hangi “belge”ye dayanarak yapıldıysa!) sergilenen iğrençlikten bahsetmeyi planlamıştım. Ama Salı günkü yazımın sonunda Muhammed Hamidullah’a rahmet dilemiş olmama sinirlenen bir okuyucumdan gelen mesaj o yazıyı ertelememe sebip teşkil etti.

Mesajda şöyle deniyordu: “Sayın Sifil, bugünkü yazınızın sonunu okurken gerçekten çok üzüldüm. Kendi kendime, “mezhepsizlerle mücadele eden mümtaz bir hocaefendi nasıl olur da Hamidullah’a rahmet okur? (…) Halbuki Ehl-i Sünnet alimleri onun mezhepsiz olduğunu bildirmişlerdir. (…) Yine İslam alimleri müslümana kâfir, kâfire de Müslüman demek küfürdür buyuruyor. Lütfen bu hususlarda biraz daha dikkatli olmanızı istirham ediyoruz. Hoşçakalın.” Bu mesaja iliştirilen dosyada da üstat Necip Fazıl’dan ve Sadrettin Yüksel hocadan nakiller bulunuyor.

Öncelikle okuyucumun bu hassasiyetine teşekkür etmem gerekiyor. Elbette yanılmaz değilim ve yanılmam durumunda beni doğruya yöneltecek böylesi gayret-i diniye sahibi kimseler tarafından takip ediliyor olduğum için Yüce Allah’a şükrediyorum.

Bilinmesini isterim ki, Hamidullah hocanın Ehl-i Sünnet akaidi ile bağdaşmayan bir kısım görüşlere sahip olduğunu atlamış değilim. Ancak e-maile iliştirilen dosyada dile getirilen hususların kişiyi dinden çıkaran şeyler olduğunu da Ehl-i Sünnet itikadı çerçevesinde söylemenin mümkün olmadığının bilinmesi gerekir. Kısmet olursa ilerideki yazılarda bu hususlara ayrı ayrı değineceğim.

Hamidullah hocanın Batı’da kaç insanın hidayetine vesile olduğu sorusunun cevabı bir yana, –içlerinde katılmadığımı söylediğim görüşler ihtiva edenler bulunsa da– ilim alemine kazandırdığı bunca değerli eserin kadrini toptan küçümsemek doğru olmaz diye düşünüyorum. Elbette hatasız kul olmaz ve elbette onun da hataları vardı. Ancak ölülerin hayırla yad edilmesini isteyen Nebevî buyruk, zahiren sevabı hatasından çok olan Hamidullah hocayı hayırla yad etmemin baş sebebidir.

Müslümanlar’ın yaşadığı bu gerçekten zor dönemde İslam’ın evrensel mesajını ulaslararası seviyede dillendiren ve buna uzun bir ömrü vakfeden bir insanın, açık ve kesin deliller olmadan tekfir edilmesine gönlüm razı değil. Hatalı bulabilirsiniz, görüşlerine katılmayabilirsiniz; ama çağdaş modernistlerle karşılaştırıldığında onlardan bin kere daha nezih bir duruş sergilemiş olan –ve attachment’te ismi geçen– Mevdudi, Hamidullah… gibi isimlerin mutlaka ayrı bir kategoride değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Kısmet olursa bir sonraki yazıda Hamidullah hoca ile ilgili olarak okuyucumun gönderdiği dosyayı ele alacağım. Burada son olarak bir noktanın altını çizeyim: Bir kimsenin fıkhî anlamda “mezhepsiz” olmasının birkaç anlamı olabilir: Ya o kimse “mezhep” kurumunu toptan reddediyordur veya kendisini bir veya birkaç meselede yahut bütün Fıkıh bablarında içtihad seviyesinde görüyordur. Birinci grupta yer alanların bana göre i’raptan mahalli bulunmadığı için onlar hakkında söylenecekler başkadır. İkinci gruba gelince, kendisini böyle bir seviyede gören birisi, bunun sorumluluğunu üstlenmişse ve dahi insanları, diğer mezhepleri terk ederek kendi mezhebine çağırmak gibi bir tavrın içinde değilse, ona da söyleyecek sözüm yok. Eğer bu işe ehil ise sevabını alır, değilse Allah’ın dinini eğlence edinmenin hesabını öte tarafta verir. Hamidullah hocanın bu kategorilerden hangisine girdiği konusunda şahsen benim elimde bir veri mevcut değil. Dolayısıyla onu mezhepsizlikle itham edenlerin tam olarak ne kasdettiğini doğrusu bilmiyorum.

Milli Gazete – 26 Aralık 2002