Modernite deyince aklımıza öncelikle hayatın görünen yüzünün gelmesi karşı karşıya bulunduğumuz problemin ciddiyetini gösteriyor. Modernite-İslam ilişkisi bağlamında tartıştığımız meselelerin birkaç “kışkırtıcı” başlığa inhisar etmesi de aldatıcı noktalardan biri şüphesiz. Oysa bunlar sonuç. Sebebe inmedikçe meseleyi –en azından zihnimizde– çözme şansına sahip olmamız mümkün değil.
Müslümanlar olarak –mesela– modernitenin kurguladığı “üretim-tüketim ilişkileri” hakkındaki düşüncemiz nedir? İslam, üretimin ve tüketimin hangi esaslar dahilinde olmasını öngörür ve biz, fiilen yaşamakla bir cüz’ünü oluşturduğumuz modern üretim-tüketim ilişkileri bütünü içinde İslam’ın öngördüğü modeli zihnen kabul edebilecek durumda mıyız?
İslam, üretimin ihtiyaçlar kadar olmasını öngörür. İhtiyaçtan fazlasını üretmek birkaç açıdan mahzurludur. İhtiyaçtan fazla üretecek olursanız;
- Hammaddeyi gereğinden fazla tüketmeden bunu yapamazsınız. Hammaddenin israfı tabiatın/çevrenin tahribi anlamına gelir. Dolayısıyla ihtiyaç fazlası üretim, bize “emanet” olarak verilmiş tabiatın tahribini intaç eder.
- İhtiyaç fazlası üretimin kâra dönüşmesi, ancak toplumda yapay ihtiyaçlar oluşturmakla mümkündür. Burada da “israf” söz konusudur.
- İhtiyaç fazlası üretimi esas alan ekonomi anlayışı, kaçınılmaz olarak acımasız bir “rekabet” ortamını doğurur. Modern ekonomik sistemde var olabilmenin olmazsa olmazlarından birisi “durmadan büyümek”tir. Belli bir seviyede durmak, bu sistemde yok olmakla eş anlamlıdır. Dolayısıyla büyümek için her ne lazımsa onu yapmak zorunda kalan işletmeler, ahlakî ilkeleri de, hukukî ilkeleri de buna göre düşünüp tesbit etmek zorundadır. (Modernitenin temelinin ekonomiye dayandığı gerçeğini hatırlayalım.) Kimse doğruluğuna kani olmadığı bir şeyi yapmaz. En azından devamlı olarak yapmaz. Başlangıçta yaptığı şeyin doğru olmadığını düşünse bile, onu yapmaya devam ettiğinde, –yaşadığı gibi inanmanın kaçınılmaz sonucu olarak– “kabul ettiklerinin” değil, “yaptıklarının” doğru olduğunu söylemeye başlayacaktır insanlar.
Hormonlu yiyecekler gibi durmadan sağlıksız bir şekilde büyüyen metropol şehirlerde yaşamaya, işlem görmüş, katkı maddesi eklenmiş, raf ömrü uzatılmış gıdalar tüketmeye, evlerimizi ve çevremizi kuşatmış bulunan cihazlara itiraz etmeye, bunu en azından zihnen yapmaya hazır olup olmadığımız meselesinin modern çağda İslam’ın doğru algılanıp doğru yaşanmasıyla doğrudan ilişkisi var.
Bunlar olmadan yaşayamayacağımız düşüncesine sahipseniz, bunun da size modernitenin hediyesi olduğunu acilen fark etmek durumundasınız…
Bütün bunlar insanın nefsî arzularına ve hevasına hitap eden, onu köpürten bir hayat tarzının ifadesi. Dolayısıyla modern hayat tarzının en temelde insanın nefsî hevası üzerine kurulu olduğunu söylemek gerçeğin ifadesi olacaktır.
Şimdi başa dönüp soralım: Müslümanca bir hayat için moderniteye ruh veren teori ve pratiklerle zihnen hesaplaşmaya hazır mıyız?
Milli Gazete – 27 Haziran 2011