Cumhuriyet radikal bir Batılılaşma/modernleşme projesidir ve bu topraklarda “İslam medeniyeti” tamlamasının ifade çerçevesine giren en temel unsurların reddi (redd-i miras) Batılılaşma/modernleşme sürecinin en belirgin özelliğidir.
Cumhuriyet söz konusu edildiğinde genellikle kılık-kıyafet gibi, alfabe gibi “sembolik” anlamı öne çıkan değişim alanları ilk akla gelenlerdir. Oysa devrimler “yapısal” bir dönüşüm hedeflenerek yapılmıştır ve projeyi anlamlı/önemli kılan asıl nokta da burasıdır.
Bu çerçevede varlığa, bilgiye, kültüre, insana, dünyaya ve tabii “medeniyet“e bakışımızın, projenin gösterdiği istikamette oluşması ve gelişmesi normaldir.
İlk soru şu: Eğer “İslam medeniyeti“, özgünlüğünü muhafaza ederek yaşayan, insanlığa hâlâ bir şeyler verebilecek bir medeniyet ise, onu benimsememiz, üretmemiz ve iki-üç asırdan beri bir yıkımdan diğerine sürüklenip duran insanlığa bir “tiryak-ı mutlak” olarak sunmamız gerekmez mi? Dahası, aidiyetlerimizin adresi/referans noktası olarak temel atıflarımızın orayı göstermesi gerekmez mi?
Bu soruya cevabımız olumsuz ise, İslam medeniyeti ile işimiz bitmiş demektir; onu herhangi bir amaç için hayata sokmaya çalışmak ya “riyakârlık” veya “suiistimal” olur!
Ama eğer bu soruya olumlu bir cevap verebileceğimizi düşünüyorsak, ardından ikinci bir soru daha gelecektir: Modernleşme tarihimiz boyunca İslam medeniyetini üreterek yaşatmak adına, ona liyakatimizin tescili anlamına gelecek hangi adımları attık ki, şimdi kendimizi bu medeniyetin “ehil, layık ve samimi” çocukları olarak telakki ediyor, onu “öz malımız” gibi “kullanmak”ta bir sakınca görmüyoruz?
Günümüzde “medeniyetler arası diyalog“dan bahsedenler, aslında neden bahsettiklerini gerçekten biliyorlar mı? Bütün bu hususları sağlıklı bir biçimde değerlendirebilecek derinlik, bilinç duruluğu ve ruh dinginliği mevcut mu? İslam‘la ilişkisi ideolojik seviye ve formatta şekillenmiş olan “resmiyet”in “İslam medeniyeti“ni konuşması, tartışması, onu bağlayacak kimi tasarruflarda bulunması sağlıklı neticeler verebilir mi? Bu ülkede İslam‘ı ve onun vücut verdiği medeniyeti konuşmanın zemini gerçekten mevcut mu?
…
“İslam medeniyeti” denince akla gelen nedir?
Herhalde bu sorunun en kestirme cevabı “Osmanlı“dır! Peki Osmanlı‘dan günümüze kalan nedir?
Osmanlı’nın bilgi, kültür, ilim ve medeniyet anlayışı? Osmanlı devlet ve toplum düzeni? Osmanlı şehri? Osmanlı mimarisi? Osmanlı sanatı? Osmanlı insanı? Osmanlı ruhu? …
O toplantılara çağırılan azınlıklar arasında –bilfarz– atalarından tevarüs ettiği “Osmanlılık ruhu“nu hâlâ yaşatan birisi çıkar da, bizdeki laikliği, İslam ile onun medeniyetinin birbirinden ayrılması olarak algılarsa ne diyebiliriz?
Biraz ciddiyet lütfen!
Milli Gazete – 1 Ekim 2015