Hz. İsa (a.s)’ın nüzulüyle ilgili olarak yıllar önce Daru’l-Hikme’de yaptığımız bir açıkoturumda meseleyi olabildiğince etraflı bir şekilde işlemiştik. Bu açıkoturum deşifre edilerek siteye konulmuştu.[1]http://www.darulhikme.org.tr/?sf=icerik&haberid=66&ktg=1&mad=Ebubekir Sifil Hoca ile Nuzul-i İsa (a.s.) Üzerine O açıkoturumda meseleyi, ref’ ve nüzul boyutllarına delalet eden ayetler merkezinde konuşmuş ve yine bu ayetlere getirilen itirazlar üzerinde durmuştuk.
Aradan yıllar geçti. Birkaç gün önce internette bir videoya tesadüf ettim. Abdülaziz Bayındır konuşuyor. Sadece belli bir kesitinin verildiği anlaşılan konuşmasına Bayındır, “İsa aleyhisselam tekrar inecek diye bir inanç vardır biliyorsunuz” diye başlıyor ve şöyle devam ediyor: “(…) Ebubekir Sifil bir yazı yazmış, nüzul-i İsa diye. Bunu bir söyleşi şeklinde dergilerinde neşretmişler. Ali Rıza Demircan bunlara (üsluba bakın!!) diyor ki: “Siz neden Maide suresinin 117. ayetini yazmamışsınız?” Çünkü Maide suresinin 117. ayetini yazarsanız tüm sistem çöküyor. Çok ısrar ettiği halde hala yazmış değiller….”
Daha sonra “teveffî” kelimesini ela alıyor ve bu kelimenin manasını tayin için 11/Hûd suresinin ilk ayetine başvuruyor. Buradan hareketle Kur’an’da iki farklı manayı (uyku ve ölüm) anlatmak üzere geçen “tevffî/vefat” kelimesinin yine Kur’an tarafından açıklanmış olması gerektiğini, bu açıklamanın da Mâide suresinin 117. ayeti tarafından yapıldığını söylüyor.
Arkasından bu ayeti okuyarak meallendiriyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “(…) Bak mahşer günü ne diyor İsa aleyhisselam: “Sen beni vefat ettirdiğin zaman…” O zaman buradaki (3/Âl-i İmrân, 55 ayetindeki) vefat kelimesi hangi anlama geliyormuş? Ölüm anlamına geliyormuş. Artık “uyku”ya (uyku anlamına gelmesine) bir ihtimal var mı? İsa aleyhisselamın vefattan sonra dünyaya gelmesine ihtimal var mı?”
Ve final: “Ama bu ayetleri yazdığınız zaman İsa aleyhisselam tekrar gelecek diyemiyorsunuz. Bunu demek için bunları yazmamanız gerekiyor; gizlemeniz gerekiyor. (…) Ali Rıza hoca ısrarla söylediği halde, internete de baktım, yazılmamış. Şimdi tekrar ayetimize dönüyorum…”
Bayındır burada, belli ki daha önce üzerinde durduğu 2/el-Bakara, 159. ayetine geliyor. “İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti Kitap’ta açıklamamızdan sonra onları gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet etme konumunda olanlar lânet eder” mealindeki bu ayet, benim “nüzul-i İsa (a.s)” konusundaki tutumumla birleşince ortaya benim, Allah Teala’nın Kitap’ta açıkladığı delilleri/ayetleri gizlemiş, dolayısıyla Allah Teala’nın ve lanet edicilerin lanetini hak etmiş bir kimse olduğum şeklinde bir netice çıkıyor!!
Elbette bu tüyler ürpertici iddiayı cevapsız bırakacak değilim. İnşaallah bir sonraki yazıda konuyu genişçe ele alacağım. Ama burada bir şey söylemem lazım: Bir tarafta bu Ümmetin –yazdıklarından ve söylediklerinden haberdar olabildiğimiz ve görüşlerine ulaşabildiğimiz– uleması, öbür tarafta Bayındır ve onunla aynı çizgide saf tutan şirzime. Bayındır, hitap ettiği kitlenin gözünün içine baka baka, “nüzul-i İsa (a.s)” meselesinde kendisi gibi düşünmeyen bütün bir ümmeti Allah’ın ayetlerini gizlemekle, dolayısıyla lanete uğramış olmakla itham ediyor! Gerçekten “ürperti verici” bir savruluş…
Devam edecek.
Milli Gazete – 31 Ekim 2011
Kaynakça/Dipnot
↑1 | http://www.darulhikme.org.tr/?sf=icerik&haberid=66&ktg=1&mad=Ebubekir Sifil Hoca ile Nuzul-i İsa (a.s.) Üzerine |
---|