Madalyonun Öbür Yüzü – I

Ebubekir Sifil2002, Akaid, Gazete Yazıları, Konularına Göre, Şubat 2002, Usul, Vehhabilik

Şimdi sıra madalyonun öbür yüzünde.

İbnu’l-Kayyım, “Hâdi’l-Ervâh”da (380 vd.) 25 dereden su getirerek cehennem hayatının ebedi olmadığını, kâfir ve müşrikler burada bir süre azap gördükten sonra cehennemin yok olacağını söylerken Ehl-i Sünnet’in dışına kaymaktadır.

Bu böyledir de, ebedî olarak cehennemde kalacakları Kur’an ve Sünnet tarafından haber verilenlerin, bir süre sonra bu azaptan lezzet alacaklarını ve hatta cennet hayatının onlar için bir azap mesabesinde olacağını söyleyen Muhyiddin İbn Arabî’nin  (mesela bkz. “el-Futûhâtu’l-Mekkiyye”, 410. bab) bu yaklaşımı hakkında nasıl bir yorum yapmalıyız?

Keza İbn Teymiyye ve onunla aynı çizgiyi paylaşanlar, Allah Teala hakkında Kur’an ve Sünnet’te varit  “el, yüz, gelme, oturma, istiva…” gibi müteşabihat konusunda müşebbihe/mücessime’ye kayarken, el-Buhârî, Müslim ve daha başkaları tarafından “Allah Teala Âdem’i suretinde yaratmıştır” tarzında rivayet edilen hadisin mana ile rivayet edilmiş olan “Allah Âdem’i Rahman’ın suretinde yaratmıştır” şeklindeki varyantını “keşif” yoluyla tashih ettiğini söyleyen İbn Arabî’nin (bkz. “el-Futûhâtu’l-Mekkiyye”, II, 490) bu yaklaşımı doğru kabul edildiğinde Hz. Adem (a.s)’in Allah Teala’nın suretinde yaratıldığı sonucu çıkmaz mı? (Bu hadisin değişik varyantlarının durumunu  “Çağdaş Dünyada İslamî Duruş” adlı çalışmamda (176 vd.) ele almıştım.)

Keza kaynaklarda Abdülkadir-i Geylanî’nin torununun oğlu olduğu söylenen ve eserlerini büyük ölçüde İbn Arabî’nin görüşleri üzerine bina etmiş olan Abdülkerîm el-Cîlî’nin şu sözlerini nasıl anlamamız gerekiyor:

“Allah Teala Hz. İsa’ya şöyle sordu: “Sen mi insanlara, “Beni ve annemi Allah dışında iki ilah tutun” dedin?” (5/el-Mâide, 116) Bunun üzerine Hz. İsa, Allah’ı tenzih ederek şöyle dedi: “Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim. Benim için hak olmayan birşeyi söylemem bana yakışmaz.” (5/el-Mâide, 116)

“Yani “Nasıl seninle aramda bir başkalık nisbeti yapabilirim ve nasıl “Allah’ı bırakın da bana ibadet edin” diyebilirim? Halbuki sen benim hakikatimsin, zatımsın; ben de senin hakikatin ve özünüm. Seninle aramda bir gayrılık yoktur. (…)

“Kur’an Rahman, Rahim Allah’ın adıyla başladığı gibi İncil de, baba-ana-oğul ismiyle başlıyordu. Hz. İsa’nın kavmi, baba-ana-oğul meselesini dış manada aldılar. Sandılar ki baba-ana-oğul meselesi Ruh-Meryem-İsa’dır. İşte o zaman “Allah, üçün üçüncüsüdür” (Mâide, 73) dediler. Hz. İsa’nın, Allah Teala’nın sorusuna cevap olarak, “Onlara söylediğim, ancak bana emrettiğindir” (5/el-Mâide, 117) demesi, kavminin özrünü beyan anlamındadır. Durum böyle olunca bu cevaptan şu anlam çıkar: O kelamla, yani başında baba-ana-oğul cümlesi bulunan kelamla (İncil’le) elçiyi yollayan sensin. Bunu onlara tebliğ ettiğim zaman, anlamı, kelamından kendilerine zahir olan tarafa çektiler. Onları bunun için ayıplama. Çünkü onlar, senin kelamından anladıkları mana üzerindedirler. Böylece onların şirki tevhid olmuştur. Zira onlar, kendilerine göre ilahî ihbarla öğrendikleri işi yaptılar. Böylece onların durumu, içtihadında hata eden bir müçtehid gibidir ki, kendisine içtihad ecri vardır…” (Bkz. “İnsan-ı Kâmil”, (tercüme: Abdülkadir Akçiçek), I, 420-47.)

el-Cîlî, cehennem ehlinin, azaptan lezzet alması konusunda da şunları söyler:

“Cehennem ehlinin daha nice lezzeti vardır. Hatta ben bir cemaati gördüm. Bunlar cehennem azabının en şiddetlisine çarpılmışlardı. Onları bu hali ile gördüm; hatta kendilerine cennet arz olunduğu zaman istemediler (…) Sonra şunu da bilesin ki, cehennem ehlinden öyle kimseler vardır ki, bunlar Allah katında cennet ehlinin pek çoğunu fazilet itibari ile geçerler. Allah Teala onlara tecelli eylesin diye şekavet evine koymuştur…” (A.g.e., I, 150-1)

Devam edecek.

Şubat 2002 – Milli Gazete