Efendimiz (s.a.v)’in dünyayı teşrifinin “Mevlit Kandili” adıyla özel bir şekilde kutlanması her ne kadar Fatımîler’e (hükümranlık dönemi: 910-1171) mal edilirse de, aşağı yukarı aynı dönemde bugünkü Irak coğrafyasında Mevlit Kandili kutlamalarının yapıldığını görüyoruz.
Bu kutlamaların özellikle günümüzde ayrı bir anlam ve fonksiyon taşıdığı inkâr edilemez. Gerek Mevlit Kandili’nin, gerekse diğer kandillerin, içine mezmum (yerilmiş) bid’at karıştırmadan, meşru ölçüler içinde kutlanmasında çok büyük fayda ve maslahatlar vardır.
Özellikle toplumumuzun binbir yöntemle değerlerinden uzaklaştırılmaya ve sekülerleştirilmeye çalışıldığı bir dönemde, kendi kimlik ve aidiyet motiflerimizin her vesileyle vurgulanması, gündemde tutulması ve yaygınlaştırılması her bakımdan elzemiyet arz etmektedir.
Kandillerin de bu cümleden olarak toplumsal kimliğimizin muhafazasında önemli bir yer tuttuğu inkâr edilemez. Şu kadara ki, –yukarıda da belirttiğim gibi –bu geceler ihya edilirken bid’atlara sapılmasın ve yanlış yönelişlerin ortaya çıkmasına meydan verilmesin.
Öte yandan Ebû Şâme, Tâcuddîn el-Fâkihânî gibi bazı alimlerin Mevlit törenlerini bid’at olarak nitelendirmiş olması, üzerinde durulması gereken önemli bir husustur. Zira günümüzde bazı çevreler, bu türlü fetvalardan hareketle Kandil kutlamalarının, hatta bu zaman dilimlerine özel bir ehemmiyet vermenin mezmum bid’at olduğunu ısrarla dile getirmektedir.
Bir kere şu noktanın altını kalın bir şekilde çizelim: Daha önce de belirttiğim gibi [1] Şu yazılara … Continue reading öyle bid’atlar vardır ki, yaşatılması, riayet edilmesi dinî bakımdan zarurettir! Onlara “bid’at” denmesi sadece kelimenin sözlük anlamında kullanılmasından ibarettir. Toplumu aslî değerlerinden soyutlamak için bütün küresel mekanizmaların devrede bulunduğu böyle bir dönemde Efendimiz (s.a.v)’i her vesileyle anmak ve anlatmak farz iken, Mevlit Kandili gibi toplumsal hafızamızda derin bir yeri bulunan nirengi noktalarını ihmal etmek neyle izah edilebilir?
es-Süyûtî, konuyla ilgili olarak kaleme aldığı bir risalesinde[2]Hüsnü’l-Maksıd fî Ameli’l-Mevlid, (el-Hâvî içinde), I, 292) meseleyi enine-boyuna işlemiş, yukarıda adı geçen el-Fâkihânî’ye de detaylı cevaplar vermiştir. Kaldı ki, İslam’ın hayatın içinde yaşandığı bir zaman ve zeminde Mevlit Kandili gibi zaman dilimlerine ihtiyaç duyulmadan Efendimiz (s.a.v)’in mesajını ve örnekliğini bütün bütün canlılığıyla yaşatmak son derece mümkün kolaydı. Mevlit Kandili törenlerinin bid’at olduğunu söyleyen ulemanın bu duruşunu bu noktadan da değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
Dolayısıyla ülkemizde 1989’dan beri “Kutlu Doğum” adıyla yapılagelen etkinliklere aktif olarak katılmak, bu kutlu zaman dilimini bireysel ve toplumsal arınmamızın önemli bir vesilesi olarak değerlendirmek konusunda hassas davranmak durumundayız.
Milli Gazete – 7 Nisan 2007
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Şu yazılara bakılabilir: http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=566;http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=568;http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=569;http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=570;http://www.ebubekirsifil.com/index.php?sayfa=detay&tur=gazete&no=571 |
---|---|
↑2 | Hüsnü’l-Maksıd fî Ameli’l-Mevlid, (el-Hâvî içinde), I, 292) |