Aramıza yapay sınırlar çizilmeden ve “İslam ülkeleri” tabiri dilimize düşmeden çok önce zihnimizdeki yerini yitirmeye başlamıştı “İslam kardeşliği” olgusu. Her bir etnik unsur ayrı bir baş çekmeyi ve “İslam kardeşliği” vakıasını bu şekilde fiilen ortadan kaldırmayı “marifet” saymaya başladığında başlamıştı “bölücülük” fitnesi aslında. Arapları Türkleri “işgalci” görecek, Türkleri köpeklerine “Arap” ismi takacak vadilere savuran o illetten başkası değildi.
Sadece alfabemiz, takvimimiz, kıyafetimiz değildi değiştirilen; dost ve düşmanlarımız da değişmişti kaçınılmaz olarak. Sırtımızı birbirimize dönünce, yüzümüzü döndüğümüz taraftan olduk. Mıknatısın aynı uçları gibi birbirini iterek bugüne geldi Ümmet-i Muhammed’i oluşturan unsurlar ve yeryüzünde böyle bir dağılmışlığa bizden başka maruz kalan yok…
Alfabemiz, takvimimiz, kıyafetimiz bizim “şiarımız”dı. Biz varlığımızı onlar üzerinden görünür kılıyor, “öteki”nden onlar vasıtasıyla ayrılıyorduk. Ezan ise o şiarların en görüneni idi. Bizi, varlık alanımızı, eşyaya, insana, hayata, kâinata ve fizik ötesine bakışımızı günde beş kere ilan ediyorduk ezan vasıtasıyla.
Sonra gün geldi o da “değişim”den nasibini aldı. “Allâhu Ekber”in yerini “tanrı uludur” aldı. O artık “ezan” değildi; ezanın sembolize ettiği değerler sisteminin hayatın dışına itildiğini ilan eden bir “meydan okuyuş”tu.
Uzun, upuzun yıllardı onlar. Hafızaların en kuytu yerinde öyle bir yer edindi ki kendine, bir daha hatırlanmaması, bir daha yaşanmaması için yaptıklarımız onu hayatımıza sokan melhameye hizmette başka bir anlam taşımadı.
Gün geldi, ezan aslına döndü. Tekrar “şiarımız” olarak hayatımıza girdiği için hamdettik; bir kâbus dönemi bitmişti sanki onunla…
Çok geçmeden “melhame”nin bir başka yüzünü tanıdık. Bu bitiş “başlayış”tı; bu gidiş “geliş”ti… Bu defa kazanımlarımız kayba dönüşmesin diye eldekileri gözden çıkarmaya başladık.
Kürtçe ezan sürecinin serencamı da bundan başka olmayacak. Önce kaybettirilecek kürt kardeşlerimiz. Sonra kazandırılacak. Ve sonra da kazandıklarını kaybetmemek için elde olanları feda etmeye razı kılınacaklar.
Türklerin ısırıldığı delikten onlar da ısırılıyor.
Türkler şamanistti, Kürtler zerdüşt. Türkler müslüman oldu, Kürtler de. Aynı kıyafeti giydiler, aynı alfabeyi kullandılar, aynı kavramlarla, hatta aynı “dille” konuştular. Aynı rızayı gözettiler, aynı hedefe kilitlendiler.
Türkler kaybettiğinde Kürtler de kaybetti, Araplar da, diğerleri de… Aynı delikten sokulduk, aynı sinsi oyuna geldik…
Kürtçe Ezan Kürtlerin “tek parti dönemi”dir. Yolu yarım asır geri gitmek yani. Bir kere sokulduğumuz delikten bir kere daha sokulmak…
Milli Gazete – 13 Haziran 2011