Kur’an ve Sünnet’in getirdiği “inanan-inanmayan” ayrımı, yeryüzünde tarih boyunca olduğu gibi, kıyamete kadar geçerliliğini sürdürecek olan “en temel” kategorizasyondur. “İnananlar” kategorisine girenler, yani “Mü’minler”, varlığı ve olayları vahye dayalı bilgi ile anlamlandıranlardır. Vahiy, Mü’min’e sadece epistemolojik anlamda “bilgi” sunmakla kalmaz, aynı zamanda onun kişiliğini inşa eder ve dahi hayatın pratiklerine ilişkin yönlendirmelerde bulunur. Dolayısıyla “inananlar” kategorisine girebilmek için bu üç boyutun “hak” olduğuna inanmak şarttır.. Vahyin epistemolojik gerçekliğini kabul etmeyenler yanında, onun, hayatın pratiklerine ilişkin belirlemelerinin “hak” … Devamını Oku
Hz. Hüseyin, Kerbela ve Yezid B. Mu’aviye
Muharrem’in 10. gününü, aşure tatlılarını ve Kerbela’yı anma ritüellerini geride bıraktık. En çok belki de Pakistan’da kan kaybından ölenler ve bir de “tören”lerden enstanteneler kaldı hafızalarda… Bundan 8-10 yıl kadar önce büyük Malikî fakihi ve hadis hafızı Ebû Bekir b. el-Arabî’nin el-Avâsım mine’l-Kavâsım‘ının, Muhibbuddîn el-Hatîb tahkik ve ta’likiyle neşredilen kısmını (İbnu’l-Arabî’nin bu eserinin tamamı daha sonra Ammâr Tâlibî tahkikiyle yayımlandı) okurken bir husus dikkatimi çekmişti: Hz. Hüseyin’e, Efendimiz (s.a.v)’in ne kadar sevdiğini bildiğimiz o aziz torununa reva … Devamını Oku
Gayri Metlüvv Vahiy-Nübüvvet İlişkisi
Bilindiği gibi nübüvvet-risalet ayırımı İlm-i Kelam’ın ilgilendiği temel meselelerden birisidir. Kur’an’ın bazı peygamberler hakkında sadece “nebi” sıfatını, bazıları hakkında sadece “resul” sıfatını ve bazıları hakkında da her iki sıfatı bir arada kullanması bu iki kavram arasında önemli bir farklılık olduğunu gösteren temel bir işarettir. Keza Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu iki kavram arasında muhteva farkı bulunduğunu gösteren hadisleri de bu bağlamda yerleşik anlayışın oluşmasına kaynaklık etmiştir. Buna göre “nebi”, Yüce Allah’tan kendine mahsus vahiy (vahy-i metlüvv) almayan, ve … Devamını Oku