Muhammed Hamidullah ile ilgili son birkaç yazım üzerine hemen hemen aynı muhtevada mesajlar gelmeye devam ediyor. Hepsinde de doğrudan Hamidullah’ın eserleri yerine, ona reddiye olarak kaleme alınmış birkaç kitap referans gösteriliyor. Kitaplardaki itirazlardan kimi yerinde iken, kimi de yanlış/eksik anlamaya dayanıyor. Ancak onun tekfir edilmesi gerektiği tezinin güçlü bir dayanağa sahip olmadığı ortada. En önemli delillerden birisi olan Miraç konusuna bugün de devam edeceğim.
Onun, Mekke’den doğrudan semaya “urûc” edildiği, Beyt-i Makdis’e ise Miraç dönüşü gidildiği görüşünü benimserken, ilgili hadisleri görmezden geldiği dikkatten kaçmamaktadır. Acaba genel tavrında hadisleri red ve inkâr görülmediği halde Hamidullah bu konuda niçin ısrarlıdır? Öncelikle hareket ettiği nokta şudur: 17/el-İsrâ suresinin ilk ayetinde geçen “el-Mescidu’l-Aksâ” tabiri, “en uzak mescit” demektir. Hamidullah, 30/er-Rûm suresinin 3. ayetinde geçen “ednâ’l-ard” (en yakın ülke) ifadesinin Filistin bölgesini anlattığını söyleyerek –”bazı alimler”e dayandırdığı görüşte– bu iki ifade arasında şöyle bir tezat bulunduğunu ileri sürmektedir: Eğer “el-Mescidu’l-Aksâ” tabiriyle Filistin’deki Beyt-i Makdis kastedilmiş olsaydı, Filistin bölgesine “en yakın ülke” denmezdi. Bir başka ifadeyle “en uzak mescid”in “en yakın ülke”de bulunduğunu söylemek doğru olmaz. Öyleyse “el-Mescidu’l-Aksâ” tabiri, Hz. Peygamber (s.a.v)’in Miraç’ta gördüğü “Beyt-i Ma’mûr” olmalıdır. (bkz. İslam Peygamberi, I, 140)
Hamidullah’ın eserlerinin benim tetkik edebildiğim çevirilerinde, o dönemde Kudüs’te bir mescit bulunduğunu inkâr ettiğini gösteren bir kayıt bulunmadığını not ederek yukarıdaki konuya ulemanın yaklaşımına gelecek olursak; bir önceki yazıda da belirttiğim gibi Mekke’den –aradaki Mescid-i Aksa ziyaretini zikretmeksizin– doğrudan semaya “urûc” edildiğini anlatan rivayetler, ravi tasarrufuna maruz kalmıştır. Yani bu rivayetleri aktaranlar, “urûc”dan önce Mescid-i Aksa’ya gidildiğini anlatan kısmı –herhangi bir sebeple– zikretmemişlerdir. Ancak bu durum, söz konusu ziyaretin hiç gerçekleşmediğine delil yapılamaz. Nitekim ilgili rivayetlerin bazılarında da Hz. Peygamber (s.a.v)’in Miraç dönüşü Beyt-i Makdis’e uğradığı zikredilmeksizin, doğrudan Mekke’ye geldiği belirtilmektedir. Öyleyse bu rivayetlere dayanarak Hz. Peygamber (s.a.v)’in Miraç dönüşü Beyt-i Makdis’e uğramadığını söylemek de –Hamidullah hocanın mantığına göre– doğru olmalıdır. “O bunun tam aksini söylediğine göre neye dayanmaktadır?” sorusunun cevabı yukarıda zikrettiğim argümandadır. Burada şu sorunun cevabını bulmak durumundayız: Kur’an, “en yakın arz” dediği Filistin ülkesindeki mescit hakkında niçin “en uzak mescit” nitelemesini kullanmıştır? Görünüşte mantıklı ve “zor” bir soru bu, ancak müfessirlerin verdiği cevap son derece açıklayıcı ve basit: Çünkü o dönemde yeryüzünde Mescid-i Haram’a ondan daha uzak bir mescit yoktu.
Hamidullah, Sahîhu’l-Buhârî‘de (elif-lamsız, izafet terkibi tarzında) geçen “Mescidu’l-Aksâ” ifadesinden hareketle Kur’an’daki “el-Mescidu’l-Aksâ” ile “Mescidu’l-Aksâ”nın aynı mescit olmaması gerektiğini, el-Humeydî’nin de Kudüs’teki mescitten “Mescidu Îlyâ” diye bahsettiğini söyleyerek görüşünü temellendirir. Ancak Ebû Dâvûd, en-Nesâî, İbn Hibbân ve daha birçok Hadis imamı bu ifadeyi Kur’an’da geçtiği şekliyle (sıfat-mevsuf tarzında) “el-Mescidu’l-Aksâ” olarak zikretmişlerdir. el-Humeydî de (el-Müsned, II, 421) mezkûr ifade yanında “el-Mescidu’l-Aksâ” tabirini de nakletmiştir.
(Devam edecek)
Milli Gazete – 2 Ocak 2003