Dinlerarası diyalog ve misyonerlik faaliyetleri dolayısıyla epey bir süredir gündemimizde bulunan Hristiyanlık hakkında yeterli bilgiye sahip miyiz? Mesela aşağıdaki sorulara verilecek “tatmin edici” cevaplarımız var mıdır:
–Hz. İsa (a.s) bir İsrailoğulları peygamberi iken (3/Âli İmrân, 49; 4/en-Nisâ, 71) Hristiyanlık nasıl “evrensellik” anlayışına sahip olmuştur?
–Havariler Hz. İsa (a.s)’a samimiyetle bağlanıp mesajını yaymada kendisine yardımcı olacaklarına dair söz vermişken (bkz. 3/Âli İmrân, 52-3; 5/el-Mâide, 111), bilahare ne olmuştur da Hz. İsa (a.s)’ın tebliğ ettiği Tevhid inancı “üçlü ilah” inancına dönüşmüştür?
-Bu “üçlü ilah” inancındaki “Ruhu’l-Kudüs“ün mahiyeti nedir?
-Elimizdeki İnciller‘de gerçekten de Hz. İsa (a.s)’ın tanrılığına dair açık ve kesin kayıtlar var mıdır?
-Hali hazırdaki üç büyük hristiyan mezhebi arasındaki –en azından teolojik– farklılıklar nelerdir?
–Yahudilik’le Hristiylanlık arasındaki ilişki nedir?
–İnciller‘in “Kutsal Kitap” olarak dinî mahiyeti nedir?
Soruları çoğaltmak elbette mümkün. Ancak burada zikrettiklerimin, konuyla ilgili olarak bilinmesi gereken “temel” meselelere taalluku dolayısıyla farklı bir önemi haiz bulunduğu aşikâr…
Bugünden başlayarak birkaç yazı halinde bu meselelerle ilgili kısa bilgiler vermeye çalışacağım. Elbette meseleyle daha üst seviyede ilgilenenler daha fazlasına muttalidir ve esasen bu yazıların hedef kitlesi onlar değildir.
Havariler dönemi
Hz. İsa (a.s) “nezd-i İlahî”ye kaldırıldıktan sonra neler olduğu konusunda doğrusu çok detaylı bilgilere sahip değiliz. 5/el-Mâide, 116-7 ayetlerinde Hz. İsa (a.s)’ın, aralarında bulunduğu insanlara Tevhid‘i tebliğ ettiği ve etrafındakilerin bu inanç üzere yaşamaları konusunda hassasiyet gösterdiği anlatılmaktadır. 118. ayette ise, aralarından ayrıldıktan sonra onların, azabı hak edecek bir durum içinde bulundukları ima edilmektedir.
Acaba Hz. İsa (a.s) aralarından ayrıldıktan sonra Havariler Tevhid inancı üzere yaşamaya ve bu inancı tebliğe devam ettiler mi, yoksa başka şeyler mi oldu?
Şurası kesin ki, elimizdeki Kanonik İnciller (Hristiyanlığın kabul ettiği 4 İncil), tarihî olarak Pavlus‘un mektuplarından sonra vücut bulmuştur. Pavlus’un mektupları 52-63 yılları arasında kaleme alınmıştır; en eski İncil nüshasının (Markos) kaleme alınış tarihi ise 63’tür. (Prof. Dr. Suat Yıldırım,”Mevcut Kaynaklara Göre Hıristiyanlık“, 133.) İnciller, Pavlus‘la teşekkül eden akide doğrultusunda kaleme alınmış olduğu için özellikle Katokiler‘e göre İnciller Kilise’den zuhur etmiştir; yoksa sanıldığı gibi Kilise İnciller’den doğmuş değildir.
Bu demektir ki, ikisi iki havariye (Matta ve Yuhanna) nisbet edilen bu 4 İncil’i gerçekten de adlarına nisbet edilen kişiler kaleme almış ise (bu konuda da ciddi şüpheler vardır; bkz. DİA, XXII, 271) bu, Pavlus‘un etkinliğinin itirafından başka bir anlam ifade etmez. Bizzat Hristiyan kaynakları tarafından havari olmadığı ve Hz. İsa (a.s)’ı görmediği söylenmiş olan Pavlus Hristiyanlığa geçtikten sonra Helenistik kültür ve inanç motiflerini “Havariler‘e rağmen” nasıl olup da bu yeni dinine kolayca sokabilmişti?
(Suat Yıldırım hocanın adını zikrettiğim çalışmasında bir yerde “Pavlus Hıristiyanlığı on iki havariden ve Kudüs’te öğrenmişti” (63) derken, bir başka yerde “Pavlus, misyonuna Kudüs’te başlamadığı gibi, on iki havariden bilgi ve icazet de almamıştır” (70) demesi, eğer ilk ifadesinde bir baskı hatası mevcut değilse, açık bir tenakuzdur.)
Pavlus‘un, Havariler‘den en azından birkaçı ile tanıştığı ve kendisini havari ilan ettiği biliniyor. Bilahare Hristiyanlığa hakim olacak olan ve Yahudi olmayanların Hristiyanlığı kabul etmesini ifade eden “Gentile Hristiyanlığı“nın kurucusu Pavlus‘un, önceleri Havariler‘in tepkileriyle karşılaştığına dair bazı kayıtlar mevcuttur. Kudüs‘e geldiğinde havari Barnabas tarafından Simun Petrus ve Ya’kub isimli havarilere takdim edilmiş, ancak pek de yakınlık görmemiştir. “Resullerin İşleri“, 9/29’dan da anlaşılacağı gibi Kudüs‘te çok fazla tutunamayıp Tarsus‘a gitmiştir.
Havari Barnabas‘ın Pavlus‘un peşisıra Tarsus‘a geldiği ve burada Hristiyanlığı “bütün dünyaya” yayma konusunda Pavlus tarafından ikna edildiği belirtilmiştir.
Kimbilir belki de İsevîliğin Hristiyanlığa evrilişinin mimarı olan Pavlus‘un ilk büyük zaferi bu havariyi kazanması olmuştur!
Her hal-u kârda Kur’an‘da Hz. İsa (a.s)’a ve Tevhid‘e samimiyetle yardımcı olacaklarına dair söz verdikleri bildirilen Havariler‘in nasıl olup da sahneyi Pavlus Hristiyanlığına terk ve teslim ettikleri cidden merak konusudur ve bu nokta ne yazık ki hâlâ karanlıktadır.
Devam edecek.
Milli Gazete – 10 Mayıs 2005