Kadının dövülmesi meselesine noktayı koymadan önce hemen başa dönelim ve çarpıcı bir noktayı dikkatlere sunalım: Hoca, okumakta olduğunuz bu yazı serisinin hedeflediği yazılarının ilkinde “İslam’da bu vardır, şu yoktur” demenin usulü hakkında şunları söylüyor:
“Üzerinde ittifak edilmiş inanç, ibadet ve hayat kuralları “İslam’da vardır”, bunlar için bir mümin “Bu İslam’da yok” diyemez.
“Müctehidler, müfessirler, kelamcılar, sûfîler (ehliyet sahibi İslam alimleri) bir konuda farklı görüş, yorum, ictihad ileri sürmüş olurlarsa “göreceli olarak; yani filan alime, mezhebe, yoruma göre İslam’da var, filana göre yok veya farklı” denir.
“Muteber İslam alimleri ittifakla bir hüküm, kural veya uygulamanın İslam’a aykırı olduğunu, İslam’da böyle bir şeyin olmadığını açıklamış olurlarsa “bu da İslam’da yoktur” kısmına girer.”
Bu satırları yazan bir İslam Hukuku hocasının, kadının dövülmesi meselesinde Selef ulemasından sadece 1 kişiye (Atâ b. Ebî Rabâh), iki farklı görüşünden birisi olarak ve dahi “senedden yoksun biçimde” izafe edilen bir görüşten, daha doğrusu o görüşün başkalarına ait yorumundan başka hiçbir dayanağa sahip olmadan “İslam’da kadın dövmek yoktur” demesi ve üstelik bunu da başlığa çekerek yapması gerçekten şayan-ı hayret ve ibret bir durumdur.
Burada hemen bir noktayı tebarüz ettirelim: Mesele erkeklere eşlerini dövmenin kapısını açma, kadının dövülmesini teşvik etme ya da İslam’ın ve Müslümanların imajını zedeleme noktasına indirgenmemelidir. İlgili ayetin hükmünün bizzat Efendimiz (s.a.v) tarafından nasıl tefsir edildiğini görmüş bulunuyoruz. Mahiyeti kimi kaynaklarda en fazla diş fırçası büyüklüğünde olabilen “sivâk” (misvak), kimi kaynaklarda ise “nalinleri ayağa tutturmada kullanılan kayış” anlamındaki “şirâk” ile vurmak, iz bırakmayacak ve azalara zarar vermeyecek şekilde (gayri müberrih) vurmak şeklinde açıklanmış olan işbu “dövme”nin günümüzde genel olarak rastlandığı biçimde erkeklerin kadınlara zulmetmesi ile eşdeğer görülmesi/gösterilmesi hiçbir istismarın ve suistimalin gerekçesi olamaz. Modern zamanlarda yaşadıklarımız bize şunu öğretmiş olmalıdır artık: “Çağın anlayışına uymuyor” gibi gerekçelerle İslam ahkâmını budayarak varılabilecek bir nokta varsa, Protestanlıktan başkası değildir.
Bu noktada ele alınması gereken bir diğer husus da Efendimiz (s.a.v)’in kadınların dövülmesi meselesindeki tutumudur. Efendimiz (s.a.v), bir yandan ilgili ayeti “gayri müberrih” tarzda vurma olarak tefsir ederken diğer yandan kadının dövülmesini kesin bir tarzda yasaklamış olabilir mi? Ya da tersinden söyleyelim: Kadının herhangi bir şekilde dövülmesini yasaklamış olan Efendimiz (s.a.v), ilgili ayeti “gayri müberrih tarzda dövme” olarak tefsir etmiş olabilir mi? Bu iki durum arasında bir tezat yok mudur?
Karaman hoca şöyle diyor: “Peygamberimiz kadınların dövülmesini menetmekte, eşlerini dövenlere “hayırsız” demekte, bu davranışla aynı yuvayı ve yatağı paylaşmanın bağdaşmazlığına, insanî ve ahlâkî olmadığına dikkat çekmektedir (Buhârî, “Nikâh”, 93). Bu âyetin geliş sebebi olarak zikredilen bir olay da, esasen Araplar’da âdet haline gelmiş bulunan kadın dövme eylemine Hz. Peygamber’in olumsuz bakışını ve bunu ortadan kaldırma iradesini yansıtmaktadır.”
Doğrusu şu ki, Efendimiz (s.a.v)’in “hayırsız” diye nitelendirdiği kimseler, eşlerini “gayri müberrih” sınırının ötesine geçerek dövenlerdir. “Kadın dövme” ya da genel olarak “insan dövme” dendiğinde ilk akla gelen, dövme fiilinin, karşı tarafa güç uygulayarak onu ezme, şahsiyetini rencide etmenin ötesinde azalarına zarar verecek tarzda fiili kuvvet uygulama gibi şeyler anlaşılır. Oysa ilgili ayetin tefsirinde Efendimiz (s.a.v) tarafından çizilen sınıra iyi dikkat edildiğinde esasen Kur’an’ın hükmünün, genel geçer “dövme” ile irtibatlandırılamayacağı rahatlıkla anlaşılacaktır. Dolayısıyla bu meselenin slogan haline getirilmiş “kadına karşı şiddet” vs. gibi kalıp yargılarla ilişkilendirilmesi mümkün ve doğru değildir. Bu noktadan sonra “misvakla vurulması dahi şiddet kapsamına girer” diyenlerin gül hatırı için Kur’an’ın bir hükmünü “İslam’da yok” ilan etmektense dikene katlanmayı tercih ederiz!..
Devam edecek.
Milli Gazete – 27 Eylül 2010