Bir erkeğin birden fazla (dörde kadar) kadınla evliliği (taaddüd-i zevcat) meselesini işlediği yazısında Karaman hocanın, tek eşliliği teşvik eder bir tutum izlediği, çok eşliliğin ise zarurî durumlara inhisar ettirilmesi gerektiği düşüncesini terviç ettiği dikkat çekiyor. İslam’ın çok eşlilik konusundaki hükmünün istismar edildiği, bu hükme dayanılarak birden fazla kadınla yapılan evliliklerde kadınlara İslam’ın onaylamayacağı muamelelerin reva görüldüğü bir vakıadır. Ancak bu olumsuz durumu mutlaklaştırıp/genelleştirip üzerine hüküm bina etmek, İslam’ın açık bıraktığı bir kapıyı –yöneticiler, alimler, fetva verenler… vasıtasıyla– kapatmak anlamına gelecektir.
Hoca şöyle diyor: “… Bu cümleden olarak bir cevazdan (izinden, serbest bırakmadan) ibaret olan çok kadınlı evlilik, genellikle kötüye kullanıldığı ve olumsuz sonuçlar doğurduğu takdirde İslâmî yönetim tarafından engellenebilir; bu kanunu (şerîatı) değiştirmek mânâsına gelmez; bu, tıpkı şartlarını yerine getirememekten korkan ferdin tek kadınla evli kalmayı yeğlemesine benzer.”
Bir toplumda zekât vermek durumunda bulunanlar, zekât verme işini şu veya bu şekilde maddî-manevî istismar ediyor olsun. Böyle bir durum var diye İslamî yönetimin zekât verme/alma işini askıya alma yetkisi olabilir mi? Yahut tek eşli evliliklerde erkeklerin kadınlara kötü muamelesi yaygın hale geldiğinde –ki günümüzde de üç aşağı beş yukarı böyle bir durumun bulunduğu söylenebilir– evlilik kurumu tamamen askıya alınabilir mi?
Elbette hayır!
Bu neyse, çok kadınla evlilik bağlamında kötü örneklerin yaygınlık kazanmış olması gerekçesiyle bu hükmü yöneticiler –veya başka herhangi bir kesim– marifetiyle yasaklamak da aynı şeydir. Kur’an’ın mutlak bir ifadeyle mübah olduğunu bildirdiği herhangi bir hususun bu şekilde takyid edilmesi (sınırlandırılması) kimsenin yetkisinde değildir.
Böyle durumlarda yapılması gereken, hükümleri askıya almak değil, Müslümanlara kaybettikleri dinî hassasiyetleri yenirden kazandırmanın yollarını bulmaktır. İnsanlardan bir kısmı bir İslamî hükmü kötüye kullanıyor diye, bu hükmü hakkını vererek uygulayabilecek durumda olanları bundan mahrum etmek neyle izah edilebilir? Böyle teşri mantığı olur mu?..
Hocanın, çok kadınla evlilik hükmüne temel teşkil eden ayeti takdim şekli ayrıca üzerinde durmaya değer: “Kur’ân-ı Kerim’in, birden fazla kadınla evlenmenin meşrûiyetine, doğrudan buna yönelik bir ifade ile değil, bir başka münasebetle (yetimlerin hakkını korumaktan söz ederken) temas etmiş olması düşündürücüdür. Şöyle buyuruluyor: “Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin; çünkü bu büyük bir günahtır. Yetimlerin hakkına riâyet edememekten korkarsanız (bunların yakasını bırakın da) beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın; haksızlık etmekten korkarsanız bir tane kadın veya ellerinizin altında olanla yetinin; bu, adâletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır (Nisâ: 4/2-3).”
Çok kadınla evlilik hükmünü getiren kavl-i ilahînin yetim kızlarla ilgili bir bağlamda yer alıyor olması niçin “düşündürücü” olsun ki?! Yoksa ayetin, taaddüd-i zevcat hükmünün, yetim kızlar hakkında adaletli davranamayacağından korkan kimselere mahsus bir ruhsat ifade ettiğini düşünmemiz mi gerekiyor?
“Bir kimsenin birden fazla kadınla evlenebilmesi için, uhdesinde yetim kız bulunması ve o kız konusunda hakkaniyetli davranamayacağından endişe eder durumda olması şarttır” diyen olmuş mudur? Sahabe, Tabiun ve onlardan sonra gelen nesiller içinde görüşü itibara alınan bir tek kişiden böyle bir hüküm sadır olmuş mudur?
Devam edecek.
Milli Gazete – 13 Kasım 2010