“Modern dönemde Müslümanların karşı karşıya bulunduğu “en sinsi” problem nedir?” sorusuna değişik cevaplar verilebilir. Kanaat-i acizeme göre bu sorunun en doğru cevabı, “İslam hakkında konuşurken, hakim/modern/gayri fıtrî değer yargılarının, değerlendirme tarzlarının ve kavramların esas alınması” olmalı. Zira bu durumda İslam, “önceden verilmiş kararlar” ve “tartışma dışı ilan edilen doğrular ve yanlışlar” üzerinden değerlendirmeye alınıyor kaçınılmaz olarak.
Bu meselenin ne kadar önemli olduğunu bu köşede değişik vesilelerle ve sık denebilecek aralıklarla vurgulamaya çalışıyoruz. Yazık ki gelişmeler haklılığımızı teyit edip duruyor.
Bu bahsi gündem etmemin sebebi Prof. Dr. Hayrettin Karaman hocanın Yeni Şafak’taki son yazıları. “İslam’da Ne Var Ne Yok” sorusunu başlığa çekerek başladığı seri yazıda şimdiye kadar Hoca, kadının dövülmesi ve kızların sünnet ettirilmesi meseleleri üzerinde durdu. Son yazısı recm hakkındaydı. Anlaşıldığı kadarıyla “eleme” işlemine kadının mirastan aldığı pay, el kesme, kölelik… gibi “netameli” mevzularla (kendisi 9 konu olacağını söylüyor) devam edecek hoca.
[1] … Continue reading“Eleme işlemi” demeyi tercih ettiğim tavrı benimsemesinin gerekçesini Hoca, ilk yazısında şöyle bir örnek üzerinden açıklıyor:
“Geçen günlerde İngiltere’de, çeşitli etnik gruplara mensup kadın ve erkek Müslümanlar ile laik veya kilise mensubu bazı şahısların katıldıkları bir tartışmayı tv.den izledim. İslam’da şiddet konusu tartışılıyordu; Müslümanlar “şiddet yok”, Hristiyan din adamları ile laikler ise “şiddet var” diyorlardı. Konu recim meselesine geldi, karşı taraf ısrarla “İslam’da recim var mı, yok mu” diye soruyor, bir kelime ile net cevap istiyorlardı, Müslüman taraf ise sözü dolaştırıyor, konuyu geçiştirmeye çalışıyorlardı, sonunda hoca durumunda olan birisi “İslam’ın uygulandığı bir ülkede recim vardır” dedi, karşı taraf da amacına ulaşmış olmanın rahatlığını yaşadılar.”
Yüzeysel bakıldığında hocanın yaklaşımı, “İslam hakkındaki yanlış düşünce ve imajların ortadan kaldırılması”na yönelik olduğu için son derece isabetli ve hatta “gerekli”dir. İslam’da “recm” diye bir uygulamanın olmadığını söylediğinizde, gayrimüslimlerde İslam hakkında yerleşmiş bulunan bir yanlış kanaati bertaraf etmiş olacaksınız. Bundan “kazanan” taraf şüphesiz Müslümanlar olacak.
Mesele bu kadar basit mi gerçekten? Gayrimüslimlerin hoşuna gitmeyen, hatta onları “rahatsız eden” her hükmün üstünü çizdiğinizde bunun sizi, sizin müslümanlığınızı nereye götüreceği konusunda gerçekten “ciddi” bir değerlendirme yaptınız mı?
Hoca kendince bu noktaya da bir sınır getiriyor:
“Üzerinde ittifak edilmiş inanç, ibadet ve hayat kuralları “İslam’da vardır”, bunlar için bir mümin “Bu İslam’da yok” diyemez. Müctehidler, müfessirler, kelamcılar, sûfîler (ehliyet sahibi İslam alimleri) bir konuda farklı görüş, yorum, ictihad ileri sürmüş olurlarsa “göreceli olarak; yani filan alime, mezhebe, yoruma göre İslam’da var, filana göre yok veya farklı” denir. Muteber İslam alimleri ittifakla bir hüküm, kural veya uygulamanın İslam’a aykırı olduğunu, İslam’da böyle bir şeyin olmadığını açıklamış olurlarsa “bu da İslam’da yoktur” kısmına girer. İslam alimlerinin hüküm ve kararları, beşer üstü bir bilgi kaynağına değil, çalışan herkesin elde edebileceği “İslam ilmine” dayanır. İslam ilminin kaynağı vahiy ve -duyu organlarının verileri de dahil olmak üzere- akıldır. İman esaslarının mümin olmak için şart; namaz, oruç, hac, zekat gibi ibadetlerin -ehliyet şartlarına göre- farz olması, alkollü içki kullanmanın, zinanın, faizin, yalanın, iftiranın, haksızlığın (zulmün)… haram olması İslam’da vardır; detayları tartışılabilir, ama asılları tartışma dışıdır. “İslam’da var mı, yok mu” diye tartışılan bazı konular müminleri kuşatan bazı durum ve şartlar sebebiyle “önceleri yok iken sonra ortaya çıkabiliyor veya çıkarılabiliyor. Muteber İslam alimleri ittifakla bir hüküm, kural veya uygulamanın İslam’a aykırı olduğunu, İslam’da böyle bir şeyin olmadığını açıklamış olurlarsa “bu da İslam’da yoktur” kısmına girer.”
Hoca’nın bu “usul” üzerine bina ettiği “füru”u –kaçınılmaz olarak “bir seri yazı halinde”– mercek altına almaya çalışacağım.
Devam edecek.
Milli Gazete – 30 Ağustos 2010
Kaynakça/Dipnot