Cumartesi akşamı Dokuzeylül İlahiyat öğrenci derneği İFDER’in davetlisi olarak fakültenin konferans salonunda bir konuşma yaptım. Bu sezon belirlediğimiz başlık “21. Yüzyılda Müslümanların Fikrî Problemleri” oldu. Yıl içinde gittiğim hemen her yerde 21. yüzyılda genel olarak İslam Dünyası’nda, özel olarak da ülkemizde Müslümanların yaşadığı zihniyet problemlerini konuştuk, konuşuyoruz.
Benim için gerçekten çok bereketli, hasılası bol bir seyahat oldu. Program geç sayılabilecek bir saatte (21.00) başladığı ve salon da bundan ancak 10-15 dakika önce açılabildiği halde ağırlığını öğrenci arkadaşların oluşturduğu, sivil halktan ve öğretim üyelerinden de katılanların bulunduğu hatırı sayılır kalabalık salonu doldurmuştu. Program bittiğinde saat 23.30’u gösteriyordu ve o saate kadar salonda kayda değer bir eksilme olmamıştı.
Cumartesi günü sabahın erken saatlerinde İzmir’e ayak bastığımda ilk olarak Kestanepazarı Eğitim Kurumları’na misafir olduk. Kahvaltıdan sonra yurt binasını gezdirdiler. Kestanepazarı’nı yakından tanıdığınızda, sadece öğrencilere hizmet eden sıradan bir sivil toplum örgütü ile değil, kelimenin gerçek anlamıyla “vakıf insan”ların oluşturduğu bir “okul” ile muhatap olduğunuzu görüyorsunuz. İzmir için gerçek anlamda bir lütf-u ilahî olan Kestanepazarı, 60 yılı aşan kesintisiz hizmet geçmişi ile pek çok hayrın altına imza atmakla temayüz eden yüz akı kurumlardan. Temelde Kur’an Kursu ve İmam Hatip öğrencilerine hizmete odaklanmış kurum, tam teşkilatlı sosyal tesislere sahip 500 kişilik iki yurt binasını, mescit, kütüphane, futbol, basketbol, voleybol sahalarını barındırıyor bünyesinde. Aklınıza gelebilecek her türlü donanıma sahip.
İlköğretim 8. sınıfı bitiren öğrenciler kursa alınıyor; 1 yıl hazırlık döneminden geçiyor. İmam Hatip Lisesi’ne gidecek kadar Arapça bilgisinin de verildiği bu dönemde, isteyenler hafızlık da yapabiliyor. Kestanepazarı yurtlarında günlük olarak 1200 öğrenciye yemek ve her yıl çeşitli okullarda okuyan 900 öğrenciye karşılıksız bur veriliyor.
Başta Kestanepazarı Öğrenci Yetiştirme Derneği başkanı muhterem Hasan Dayhan olmak üzere, Kestanepazarı’nın vakıf insanlarıyla tanışmış olmak benim için ayrı bir güzellikti. Orada tanıdığım herkese bir kere de buradan teşekkür ediyorum.
Pazar günü dönüş saatine kadar AGD’li öğrencilerle iki ayrı sohbet gerçekleştirdik. Öğrenci arkadaşlardaki dinamizm, alaka ve hassasiyet görülmeye değer. Hemen her yerde öğrenci kardeşlerimin gözlerinde gördüğüm o parıltı bana Üstad merhumun “ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti” mısraını hatırlatıyor. Bu gençlik gerçekten mukaddes bir emanettir ve o emanete karşı görevimizi layıkı veçhile yapıp yapmadığımız sorusu bizim değişmez gündemimizi oluşturmalıdır.
Üniversiteyi bitirene kadar her türlü hizmeti verdiğimiz bu gençlik, üniversiteyi bitirip de hayata atıldığında; verimli olabileceği bir alanda çalışmak, ev kurmak, evlenmek için yanında-yöresinde destek görme ihtiyacı duyduğu o süreçte yalnız kalıyorsa, esas problem burada başlıyor demektir. Esas bundan sonra onların yanında olmak, onları İslamî hizmette verimli olabilecekleri alanlarda istihdam etmek önemli. O sürece kadar tabir yerindeyse “hizmet tüketen” o insanları o süreçte “hizmet üreten” insana dönüştürmek hem onlara hem de bu milletin geleceğine hayatî katkı anlamına geldiği halde bu alan hep boş bırakılıyor…
Zaman, boş bıraktığımız alanları en yalın biçimde yüzümüze vuruyor. Önemli olan geçmişe hayıflanmak değil, geçmişten ders alarak geleceğe yürümesini bilmektir. Her tecrübe, kendimizi seyrettiğimiz bir ayna olarak değerlendirilmelidir…
Yazıyı bitirirken İzmir seyahatinin gerçekleşmesinde “görünmeyen alanda” büyük katkıları olan aziz kardeşim Yrd. Doç. Dr. A.Tahir Dayhan’a, İzmir’de mihmandarlığımı yapan Yasin ve İsmet hocalara ve isimlerini tek tek sayamayacağım öğrenci arkadaşlara teşekkür etmeyi unutmamalıyım.
Milli Gazete – 17 Mayıs 2010