İtalya Seyahati

Ebubekir Sifil2009, Gazete Yazıları, Nisan 2009

Geçen ayın 20’si ile 23’ü arası İtalya İslam Cemaati Vakfı’nın davetlisi olarak bu ülkede bulunduk. Milano ve İmperia’da programlar yaptık. Dolu dolu geçen 3 günün sonunda, her biri hafızamda ayrı bir yer edinen İtalya’daki kardeşlerimize veda ederek ayrıldık.

İtalya, ülkemizden gidenlerin teşkilatlanması noktasında Avrupa’nın diğer ülkelerine göre hayli geride bulunuyor. Anlattıklarına göre sadece 3 şehirde teşkilatlanabilmişler. Diğer şehirlerde de ülkemizden gitmiş insanlar bulunduğunda şüphe yok; ama henüz onlara ulaşılamamış…

Müslüman nüfusun büyük çoğunluğunu Araplar oluşturuyor bu ülkede. Özellikle Fas, Tunus vb. Kuyezbatı Afrika ülkelerinden gelen Arap nüfusun teşkilatlanma refleksinin hayli zayıf olduğu görülüyor. İbadet etmek için bile –onca kalabalık nüfuslarına rağmen– Türkler’in hizmete soktuğu camilere geliyorlarmış. Bilhassa Cuma, Bayram gibi cemaatle eda edilmesi gereken namazlarda çoğunluğu teşkil den Araplar’ın, sairi zamanlarda pek bir varlıkları görülmüyormuş. Üzücü ve düşündürücü bir durum gerçekten…

Orada da gündeme geldi, konuştuk: Ülkemizden olsun, İslam dünyasından olsun Batı’ya giden nüfusun büyük bir çoğunluğu ne yazık ki kaybolup gidiyor. Birinci kuşak kendisini muhafaza etme noktasında ikinci, özellikle de üçüncü kuşağa göre çok daha başarılı. İkinci kuşağa gelindiğinde firenin daha arttığı görülüyor. Nihayet üçüncü kuşağa gelindiğinde, onların maruz kaldığı durumu anlatmak için “alarm zilleri çalıyor” gibi ifadeler kullanmak aldatıcı olur. Zira onlar alarm zillerinin haber verdiği tehlikenin tam ortasında bulunuyor.

İlginçtir, bilgi seviyesi artan nesil, kaybolmaya, yitip gitmeye çok daha fazla maruz bulunuyor. O toplumsal/kültürel yapı içinde bilgi/kültür seviyesi çok daha düşük olan ilk nesil kendisini daha iyi muhafaza etmiş. Kişiliğin oluşmasında kültürün ne derece önemli olduğunun son derece çarpıcı bir ifadesi!..

21 Mart’ta İmperia’daki camide bir sohbet yaptık. Cami cemaati ağırlıklı olarak gençlerden oluşuyordu. Oralarda –gidenler bilir– camilerden başka sığınacak bir mekân yok. Onun için camilerin muhakkak bir kantini ve çay içip dinlenilecek, sohbet edilecek müştemilatı oluyor. Daha gelişmiş yerlerde farklı unsurlar da ekleniyor bu yapıya.

O akşam Milano’ya geri döndük. Ertesi gün asıl programın yapıldığı salonda daha büyük bir kalabalıkla program yaptık. Sevgili kardeşim Ufuk Akın’ın seslendirdiği ilahiler programa ayrı bir renk kattı. Finalde her birinin elinde birer gül bulunduğu halde sahnede Ufuk Akın’ın etrafında birlikte ilahi söyleyen çocukların oluşturduğu fotoğraf gerçekten görülmeye değerdi.

Sevgili Bedrettin beyin işlettiği lokantada ikram ettiği pizzaları ve Derviş kardeşimin dönerci dükkânındaki ziyafeti mutlaka anmalıyım. Bir de hafızamdan hiç silinmeyecek olan Türk dilenciyi… Protez bacağıyla metroda dilenirken tesadüfen Türk olduğunu öğrendiğimiz genç, İtalya’da bir evi bulunduğunu söylerken icra ettiği meslekten hayli memnun görünüyordu…

Kısmet olursa bu ay içinde bir Almanya, bir de Norveç seferimiz olacak. İtalya’daki kardeşlerimize sorduğum soruyu onlara da soracağım:

Sizler burada ne yapıyorsunuz?

Milli Gazete – 6 Nisan 2009