İsmet Özel‘in gerek Milliyet‘e, gerekse Zaman‘a verdiği mülakatlarda “ayrılış” sebebi zımnında söyledikleri hakkında pek çok şey söylendi, söylenmeye devam edecek. Bu “gidiş“, “kalanlar”a ne ifade etmeli? Bir yere gitmemek üzere ayrıldığı kesim hakkında bahse konu mülakatlarda kullandığı ifadelerin birkaç hedefe yönelik olduğu anlaşılıyor.
Dediğim gibi İsmet Özel “ayrıldı”, ama bir yere gitmedi. Dolayısıyla o, Waldo‘nun yanında değil. Ancak ayrılırken kırıp döktükleri arasında, kitap fuarlarında “İsmet Özel’i görmek” ve “çoğu yerini anlamadıkları” kitaplarını imzalatmak için uzun kuyruklar oluşturan, kendisine –belki de sırf “İsmet ağabeyle konuşmuş olmak” için– soracakları birkaç cümlelik soruyu saatler öncesinden kafalarında evire çevire tekrarladıkları halde yine de karşısına geçinde seslerinin titremesine engel olamayan, konferanslarını dinlemek için baştan ayağa “heyecan” olarak salonları dolduran büyük kitlenin de bulunması şahsen beni en fazla inciten husus oldu.
İsmet Özel, yaptığı genellemelerle bu çekingen, ne sevgisini ne de tepkisini yüksek sesle dile getiren genç insanlara hiçbir şey borçlu olmadığını da söylemiş oluyor ve bence en büyük yıkımı burada yapıyor.
Evet “İsmet ağabey” bu insanlara borçludur! “İ’tizal“in her çeşidinde bulunan kızgınlık, azadelik ve “rahatlamışlık” içinde konuşuyor ve dahi kimi haklı gerekçelere dayanıyor olmanın kendisine bu kitleyi unutturmuş olabileceğini düşünebilir miyiz?
Diyebilir mi ki “Ben kitaplarımı da zaten “tenezzülen” yazmıştım; dolayısıyla o kitleye borçlu olduğum söylenemez”?! Böyle bir düşünce taşıyacağı kanaatinde olmadığımı söylemeliyim. Zira İsmet Özel, “bilme”nin sorumluluğunu taşıyan birisi olarak konuşmuş ve yazmıştır. O halde “tasalarını paylaşımlarına açtığı” ve karşılık vermediklerini söyleyemeyeceği insanlardan oluşan bu kitlenin incinmesine, “İslamî kesimle ilişkim neymiş? Ne zaman kurulmuş, ne yapmışım onlarla ortak da bunu ayıracağız?” demeye “şair”in gönlü nasıl elvermiştir?
Elbette İsmet Özel‘i, ya da “düşünme, yazma” eylemini hayatının merkezine yerleştirmiş bir başkasını “çocuklarının başkalarının çocukları yanında daha az imkânlar içinde büyümelerine sebep olacak bir aralıkta” yaşamak zorunda bırakan her mekanizmanın işlediği bu ölümcül hatayı dile getirmeliyiz ve elbette bu ülkenin geleceğini etkileyecek/belirleyecek her oluşum/hareket kendi içinde en acımasız özeleştiriyi yapmak durumunda; ama pireye kızıp yorgan yakmak niye?
Milli Gazete – 20 Eylül 2003