(Hemen baştan bir noktayı belirteyim: İslam’ın “sol” veya “kapitalist” yorumu diye bir şey olamaz. İslam ancak “kendisi” olarak vardır. Başka bir şeye eklemlendiğinde kendisi olmaktan çıkar ve eklemlendiği şeye dönüşür. Bu ise “tahrif”ten başka bir şey değildir. Aşağıda yazacaklarım bu çerçevede okunmalıdır.)
İslam’ın, Yahudilik ve Hristiyanlıkla itikadî alanda ittifak halinde bulunduğunun söylendiği bir zaman diliminde, sol ideolojilerle veya kapitalizmle şu veya bu biçimde irtibatlandırılması da şaşırtıcı gelmiyor doğrusu. Modern insanın bir biçimde “üzerinde düşünmeye değer” bulduğu herhangi bir sistem veya ideolojinin İslam’a “meşruiyet” devşirmede işe yarar bir dayanak noktası teşkil ettiği düşüncesi enikonu yaygınlık kazanmış durumda…
Kur’an ve Sünnet naslarının zühde, istiğnaya, paylaşma ve infaka yaptığı vurgu, İslam’ın sol yorumunun biricik dayanağını oluşturuyor. Özellikle dünyanın hali hazırında ülkeler ve halklar arasındaki veya aynı ülkenin vatandaşlarının oluşturduğu değişik kesimler arasındaki ekonomik seviye farkı –ki buna “uçurum” demek daha doğru–, kesinlikle kabul edilebilecek, onaylanabilecek gibi değil. Bu manzaraya bir de özellikle son çeyrek yüzyılda ivme kazanan “dünyevileşme” olgusu eklendiğinde ortaya kapitalist eğilimli Müslüman tipinin çıktığı bir hakikat. Rekabetçi, kazanmaya kilitlenmiş, üretim ve tüketim konularına bakışı hayli değişmiş olan bu tip, İslam’ı yeni edindiği hayat tarzı ve alışkanlıklar doğrultusunda yorumlamaktan ayrı bar haz almakta, “tutucu (!) yorumları aşmış” ve “değişimi yakalamış” olmanın sağladığı “rahatlık”la dünyayla bütünleşme yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Tabiatıyla bu yeni Müslüman tipinin, İslam’ın dünya hayat hakkındaki tahkir muhtevalı nazarını, zühdü, isarı ve istiğnayı görmezden gelmesine, olmazsa birtakım yorum/tevil oyunlarıyla dünyasının dışına çıkarmasına şaşırmamak gerekir.
Bu işin bir yönü. Madalyonun diğer yüzünde ise İslam’ın sol yorumu yer alıyor.
Dünyanın üzerinde yürüyegeldiği dengesizliklerden hareket eden solcu İslam anlayışı hakkında ilk söylenmesi gereken şey, onun da diğeri gibi “seküler/dünyevi” karakterli olmasıdır. “Sol İslam” söylemini dillendirenlerin, kapitalist İslam anlayışının İslam’ı dünyevileştirdiği gibi bir tesbitte bulunduklarını göremeyişimizin sebebi budur. Modernite ile Postmodernite arasındaki bağlantı gibi bir şey yani…
Efendimiz (s.a.v) vefat ettiğinde geriye dinar-dirhem cinsinden (dünyalık) bir şey bırakmamıştır. Bu doğru. Kur’an ve Sünnet, Ümmet’i infaka, paylaşmaya, fakir-fukarayı gözetmeye teşvik etmiştir. Bu da doğru. Ama bu noktalardan hareket ederek, Kur’an’ın ve Efendimiz (s.a.v)’in meşru yollardan çalışıp kazanmayı yasakladığı gibi uçuk bir neticeye varmak, en hafif tabiriyle nassları kendi heva ve heveslerimiz istikametinde konuşturmakla mümkün olabilir ancak.
Kur’an’ın en selahiyetli müfessir ve mübeyyini olarak Efendimiz (s.a.v)’in, Sahabe-i Kiram’ın zenginlerini her devamlı surette infak ve tasadduka teşvik ettiği ne kadar hakikat ise, zenginlerin elinde avucunda ne varsa alıp fakirlere dağıtmak gibi bir uygulamaya hiçbir zaman gitmediği de o kadar hakikattir. Zühd, istiğna, dünyaya ve dünyalığa iltifat etmemek ile zenginliği “lanetlenmesi gereken bir durum” olarak görmek birbirinden tamamen farklı iki durumdur.
Bu itibarla İslam’ın –biri ifrat, öbürü tefrit olan– kapitalist yorumu da sol yorumu da tahriftir.
Son bir not: Efendimiz (s.a.v)’in, Sahabe’nin ileri gelen zenginlerinden Abdurrahan b. Avf’ın cennete sürünerek girdiğini söylediği sabit değildir. Evet, böyle bir rivayet vardır, ancak İmam Ahmed b. Hanbel başta olmak üzere Hadis imamları bu rivayetin “uydurma” olduğunu açık bir şekilde belirtmişlerdir.[1]Bkz. İbnu’l-Cevzî, el-Mevdû’âtu’l-Kübrâ, II, 13 vd. İbnu’l-Cevzî belirttiğim yerde İslam’ın servete bakışını oldukça güzel özetlemiştir.
Milli Gazete – 12 Eylül 2011
Kaynakça/Dipnot
↑1 | Bkz. İbnu’l-Cevzî, el-Mevdû’âtu’l-Kübrâ, II, 13 vd. İbnu’l-Cevzî belirttiğim yerde İslam’ın servete bakışını oldukça güzel özetlemiştir. |
---|