Sözün bittiği yer demeyeceğim. Söylenmesi gereken çok şey var…
O bir söz söyledi. Eğip bükmeden söyledi; sözü namus bilerek, sözün namusunu bilerek söyledi.
Hakk’a verdiği sözü tutup, söze hakkını vererek söyledi. Hak bildiğini söyledi, hak olanı söyledi.
O bir söz söyledi. “Kadim söz”ü hatırlattı unutanlara. Unutanları unutmadı, unutulanları unutmadı. Unutmamak ve unutturmamak için söyledi.
Söylediği, “sözler içinde bir söz” değildi; “sözlere karşı bir söz” söyledi. “Kadim söz”e karşı duranlara karşı sözler söyledi.
Tarihin hükmünün geçmediği “Söz”ü söyledi. Söylediklerinin tarihî sözler olması bundandı. Yorulmadan, usanmadan, pes etmeden, söze tarih düşürerek söyledi.
Anlaşılır sözlerdi söylediği. “Söz”e anlam katmak için değil, “Söz”le anlamlanmak için söyledi. Anlamayanlar, anlamı taşıyacak yüreği olmayanlardı aslında. Anlamanın akılla olacağını sananlar…
Sözün bittiği yer demeyeceğim. Söylenmesi gereken çok şey var.
Kadim yürüyüşümüzün yarım asra varan dönemecinde onun izi var. Yolu müstakim yürümenin yolunu öğretenlerdendi o. Yol boyunca istikametten şaşmadı.
Müstakim yaşadı. Bedeller ödedi istikamet uğruna. Sızlanmadı. Her zaferin “başarı”, her başarının “muvaffakiyet” olmadığını öğretti. Birlikte yürüdüklerini terk etmedi; hep bırakılan olmak pahasına, tuttuğu hiçbir eli bırakmadı.
“İman” dedi, “cihad” dedi, “izzet” dedi, “ümmet” dedi. “Ağır” sözlerdi bunlar; “emanet”i gönüllü olarak yüklenen, sonra “ağır” bularak omzundan indiren insan için. Biraz da “nisyan” demek olan insan için.
Sözün bittiği yer demeyeceğim. Söylenmesi gereken çok şey var.
Yaşanan her şeyi bilen tarih sır saklamayı bilmez.
Söylenmesi gereken her şeyi söyler kulaklarını tıkamayanlara.
Her şeyin yıkılmasını göze alarak her şeye anlam katan “Söz”ü ayakta tutmak için konuştu o.
Biz şahidiz, hakkı söyledi, haklı söyledi. Müstakim yaşadı ve “yolda” teslim etti ruhunu.
Ruhun şad, mekânın cennet olsun hocam.
Milli Gazete – 28 Şubat 2011