Tıpkı İmam el-Eş’arî‘nin kulun iradesini inkâr ettiği iddiasında olduğu gibi, İmam el-Gazzâlî‘den önceki Eş’arî kelamcıların, “sebep-sonuç ilişkisi“ni reddettiği tarzındaki genel kabulün de, üzerinde ciddiyetle çalışıldığında aksi ortaya konabilecek hususlardan olduğunu belirterek “zorunsuzluk” meselesi üzerine kaleme alınmış iki çalışmadan bahsedeceğim bugün.
Ancak önce kavramı biraz açalım: “Zorunsuzluk“, sebep-sonuç ilişkisinin her zaman ve her hal-u kârda aynı şekilde cereyan etmeyebileceğini anlatıyor. Tıpkı İmam el-Gazzâlî gibi E. Boutroux da (1845-1921) “sebep-sonuç ilişkisi“nin “aşkın kudret“in müdahalesine açık bir zemin olduğunu söylüyor ve el-Gazzâlî‘den farklı olarak “zorunsuzluk ilkesi”ni, Mantık, Matematik, Mekanik, Fizik, Kimya, Biyoloji, Psikoloji gibi bilimlerin kanunlarına yönelttiği tenkitlerle temellendiriyor.
Elbette İmam el-Gazzâlî ile Boutroux‘nun amaçları arasındaki farkın da burada altı çizilmelidir. İlki, “mucize“nin imkânını ortaya koymak ve böylece bir itikadî çizginin müdafaasını yapmak gibi bir amacın peşindeyken, ikincisi ahlakın, insanın özgürlüğünün ve Allah’ın varlığının altını çiziyor.
- Boutroux‘nun Milli Eğitim Bakanlığı yayınları arasında Tabiat Kanunlarının Zournsuzluğu Hakkında adıyla neşredilen kitabının (çeviri: H.Z. Ülken) başında, doçentlik tezini “zorunsuzluk ilkesi” üzerine hazırlamış olan Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay ile yapılmış son derece faydalı ve zevkle okunan bir söyleşi yer alıyor. İşte size oradan hayat kadar önemli bir tesbit: ” Ateşin aslı yakmaktır; başka türlü olamaz. Vasfının peşinden gitmeye mahkûmdur. Bu bir zorunluluktur. Eğer ateş yakmazsa veya yakmadığı bir hal olursa, bu istisnai bir haldir. Orada zorunsuzluktan bahsetmek icap eder. (…) Maddî alemle zorunsuzluk değil, sebep-netice münasebetine dayanan determinizm vardır. Ama bu determinizm satıhtadır. Yani hadiselerin derinliğine inildiği zaman orada da determinizm yoktur..”
Bizim “cansız” dediğimiz varlıkların temel yapıtaşlarını da hücreler oluşturuyor ve hücrenin yapısındaki protoplazmada “irkilme” tesbit ediliyorsa, “Eş’arî otumculuğu“nu tel’in etmeyi “çağdaşlaşmanın vazgeçilmez şartı” sayanların, at gözlüklerini artık terk etmeleri gerekmiyor mu?…
Prof. Dr. Süleyman Hayrı Bolay‘ın Emile Boutroux’da Zorunsuzluk Doktrini adlı doçentlik tezi ise daha hacimli ve konuyu detaylarına inerek mütalaa etmek isteyenler için gerçekten vazgeçilmez bir kaynak niteliğinde.
İslamî ilimlerin metodolojilerini Sosyal Bilimler’in verilerini dikkate alarak yeniden tesis edilmesi gerektiğini söyleyen ilahiyatçılarımızın, “matematik bir kesinlik” gibi algıladıkları Sosyal Bilimler’in kanunlarının böyle bir çabaya ne ölçüde kaynaklık edebileceğini test etmeleri için bulunmaz bir fırsat…
Felsefe’yi “inkârcılık” olarak anlayanlar Boutroux‘yu ve açtığı çığırda yürüyenleri yok saymaya, “bizimkiler” de Pozitivizm‘e vahiy gibi bağlanarak perestişe devam ededursun, şartlanmamış zihinler için “gerçek” olanca görkemiyle bizi kendine çekmeye devam ediyor…
Milli Gazete – 25 Eylül 2003