İmam Ebû Ca’fer et-Tahâvî’nin, Hanefî mezhebinin üç büyük imamının itikadî çizgisini zikrettiği el-Akîdetu’t-Tahâviyye’sinde “Evliyanın kerametine inanırız” ifadesinin yer aldığını bu bahiste son bir not olarak ekledikten sonra “cevher” ve “araz” kavramları üzerinde durmaya devam edelim.
Bu noktaya giriş mahiyetindeki 25 Şubat tarihli yazıda, bu iki kavramın İmam Ebû Hanîfe döneminde kullanıldığını söylemiş ve Vâsıl b. Atâ örneğini vermiştim.
Vâsıl b. Atâ ile aynı dönemde yaşamış –dolayısıyla İmam Ebû Hanîfe ile çağdaş– olan Dırâr b. Amr da “araz” kavramını kullananlardandır. İmam el-Eş’arî onun, “Cisim renk, tat, koku rutubet, burudet gibi arazların toplamından ibarettir” dediğini söyler.[1]İmam el-Eş’arî, Makâlâtu’l-İslâmiyyîn, 281; 305.
Dır’ar b. Amr’ın “cevher” kavramını da kullandığını yine İmam el-Eş’arî’den öğreniyoruz.[2]A.g.e., 330.
Daha beriye geldiğimizde bu iki kavramın kullanımının yaygınlaştığını tesbit etmek zor değil. Onun için bu noktayı son bir örnekle bitirelim:
Doğum tarihi 131/748 veya 134/751 olan[3]İbnu’l-Murtadâ, Tabakâtu’l-Mu’tezile, 49., yani İmam Ebû Hanîfe vefat ettiğinde 19 veya 16 yaşında bulunan Ebu’l-Hüzeyl el-Allâf’ta da bu kavramlara rastlıyoruz. İbnu’l-Murtadâ’nın vurguladığı gibi Felsefe tahsili yapmış olan el-Allâf da “araz” kavramını kullanmıştır.[4]Ebu’l-Muzaffer el-İsferâynî, et-Tabsîr fi’d-Dîn, 42.
Bütün bunlar net olarak ortaya koymaktadır ki, “cevher” ve “araz” kavramları İmam Ebû Hanîfe döneminde kullanımdadır. Dolayısıyla bu kavramların el-Fıkhu’l-Ekber’de geçiyor olması, bu eserin daha sonraki bir dönemde kaleme alınıp İmam’a nisbet edildiği ya da muhtevasının bazı yerlerinin esere sonradan eklendiği iddiasına kesinlikle delil teşkil etmez.
- Mezkûr iddianın delillendirilmesi sadedinde Ebû Zehra merhumun dile getirdiği bir diğer husus da şuydu: İmam Ebû Hanîfe’nin biyografisini veren eserlerde, onun Hz. Ali’nin Hz. Osman’dan (Allah ikisinden de razı olsun) daha faziletli olduğunu söylediği belirtildiği halde, el-Fıkhu’l-Ekber’de Hz. Osman’ın Hz. Ali’den efdal olduğu söylenmektedir.
Buradan çıkan sonuç şudur: İmam Ebû Hanîfe aslında Hz. Ali (r.a)’ı Hz. Osman (r.a)’dan efdal görmektedir. Dolayısıyla bununla çelişki arz eden el-Fıkhu’l-Ekber ya da en azından bu eserde Hz. Osman (r.a)’ın efdal olduğunu belirten ifade İmam Ebû Hanîfe’ye ait olamaz.
Yazının başında zikri geçen el-Akîdetu’t-Tahâviyye’de Hulefa-i Raşidin’in isimleri ard arda iki kere geçer. İlkinde hilafetlerinin ikrarı, ikincisinde de “aşere-i mübeşşere” (cennetle müjdelenen 10 kişi) zikredilir. Her ki yerde de isimlerinin, hilafete geliş sırasına göre zikredildiği dikkat çekmektedir.
el-Hatîbu’l-Bağdâdî, İmam Ebû Hanîfe’nin biyografisini verirken, Yahya b. Nasr’ın şöyle dediğini nakleder: “Ebû Hanîfe Ebû Bekr ve Ömer’i (diğer sahabîlere) üstün tutar, Ali ve Osman’ı da severdi.”[5]el-Hatîbu’l-Bağdâdî. Târîhu Bağdâd, XIII, 383.
Cumartesi günü onun biyografisine tahsis edilen eserlerdeki durumu ele alarak bu seriyi sonlandıralım inşaallah.
Milli Gazete – 3 Mart 2008