Bundan önceki 4 yazıda ortaya koymaya çalıştığım hususları da dikkatte tutarak İmam Ebû Hanîfe‘nin “anadilde ibadet” meselesindeki görüşü hakkında şu sonuçların ortaya çıktığını söyleyebiliriz:
- İmam Ebû Hanîfe‘nin bu konudaki “cevaz” görüşü İmam Muhammed tarafından İmam Ebû Yusuf’dan nakledilmiştir..
- İmam Ebû Hanîfe‘nin bu görüşünden döndüğünü nakleden Ali b. el-Ca’d da bunu İmam Ebû Yusuf‘tan nakletmiş olmalıdır. Zira onun İmam Muhammed ile teşrik-i mesaide bulunduğuna dair herhangi bir kayda rastlayamadım. Öyle olsa bile İmam Muhammed‘in de bu görüşü İmam Ebû Yusuf‘tan naklen zikrettiğini daha önce görmüştük.
- Yine İmam‘ın bu görüşünden döndüğünü nakleden Nûh b. Ebî Meryem de İmam Ebû Yusuf ile görüşmüş ve kadılık görevi esnasında kendisinden istifade etmiş birisidir. (Onun cerhi, Rical kitaplarında örneklerini bolca gördüğümüz “taassup” ve “teşeddüt” kaynaklı cerhlerin çarpıcı bir örneğini oluşturmaktadır.)
Şu halde İmam Ebû Hanîfe‘nin “anadilde ibadet“e cevaz verdiği de, bu görüşünden rücu ettiği de İmam Ebû Yusuf tarafından nakledilmiş olmaktadır.
- Mezhebin birkaç istisna dışındaki hemen bütün temel kitaplarında İmam Ebû Hanîfe‘nin bu görüşünden rücu ettiğini ifade eden kayıtların, “mutemet olan budur” vurgusuyla verilmiş olması, işbu “rücu” naklini güçlendiren bir diğer husustur.
- İmam Ebû Hanîfe‘nin cevaz görüşünün delili olarak ileri sürülen hususlar, bizzat İmam‘a değil, sonra gelen ulemaya aittir. Dolayısıyla cevaz görüşünün nasslardan istidlalen mi, yoksa kıyas veya istihsana dayanılarak verilmiş bir hükmü mü ifade ettiği konusunda söylenenler ve söylenecekler spekülatif ve izafi şeyler olmaktan öte geçmeyecektir.
- Alettenezzül İmam‘ın, cevaz görüşünden dönmediği söylense bile, delili-kaynağı bilinmeyen bu görüş, mezhebin diğer imamlarının da içinde bulunduğu Cumhur’un görüşü karşısında “mercuh” konumunda olduğundan, görünüşe göre “zâhiru’r-rivâye” kitaplarından ikisinde İmam’a ait tek görüş olarak zikredildiği halde “müfta bih” sayılmamıştır.
Kaldı ki, “zâhiru’r-rivâye” kitaplarının da kendi aralarında birtakım ihtilaflı hükümler ihtiva ettiğini daha önce söylemiştim. Dolayısıyla İmam‘ın bu konudaki cevaz görüşünün “zâhiru’r-rivâye” kitaplarının tamamında aynı şekilde yer alıp almadığının tahkike değer bir husus olduğunu düşünebiliriz.
- Konu hakkındaki bütün bu kuşkulu durumlara rağmen İmam’dan nakledilen bu “cevaz” görüşünü “İslam Fıkhı’nın verisi” olarak takdim etmek, yukarıdan beri ortaya konan hususlar gereğince “recmen bi’l-gayb” olmaktan öte bir anlam ifade etmez.
En doğrusunu Yüce Allah bilir…
Milli Gazete – 31 Temmuz 2003