Okuyucu sorusunda, “Vatan sevgisi imandandır” sözünün Mevlana’nın Mesnevi’sinde de geçtiğine değinilmişti. Bundan önceki yazıda, Mesnevi üzerinde hızlıca yaptığım taramada bu sözün “hadis” olarak nakledildiğine rastlamadığımı yazmıştım.
Mesnevi’yi biraz daha titiz bir şekilde inceleme imkânı bulduğum bugünlerde şunu tespit edebildim: Mevlana bu eserinde bir yerde “vatan sevgisi” ifadesini kullanıyor. Orijinal ifade şöyle: “Hemçonîn hubbu’l-vatan bâşed dorost / To vatan beşnâs ey hâce nohost” (Böylece vatan sevgisi doğrudur / Ama efendi, sen önce vatanı bir tanı)
Tâhiru’l-Mevlevî merhum bu beyti şöyle çevirmiş: “Bunun gibi (vatanı sevmek imandandır) hadisi de doğrudur, ama efendi önce iyice vatanı tanı!”
Gölpınarlı ise metne daha sadık kalarak şöyle tercüme etmiş: “Böylece yurt sevgisi de doğrudur ama a ulu kişi, sen önce yurdu bir tanı.”
Görüldüğü gibi Mevlana burada sadece “vatan sevgisi” olgusunun gerçekliğine işaret ediyor. Bir önceki yazıda da değindiğim gibi, kişinin vatanını sevmesinde garipsenecek bir durum yok. Hatta mü’minin vatanını sevmesi için “eşyanın tabiatındandır” desek yeridir. Bağlılık, vefa, kadirşinaslık… bize ait olgular değil mi? Elbette doğup büyüdüğümüz, acı-tatlı anılarımızın geçtiği; aile, akrabalık, dostluk, arkadaşlık ilişkilerinin yaşandığı yerleri sevmemizden daha tabii ne olabilir?!..
Mesnevi’de konuyla ilgili olarak bulabildiğim tek yer burası. Bunun dışında Mevlana’nın “Vatan sevgisi imandandır” sözünü, “hadis” olduğunu tasrih ederek zikrettiği bir yer bulamadım. Mesnevi’nin herhangi bir yerinde bu söz “hadis” olarak zikredilmediğinden olsa gerek, Prof. Dr. Ali Yardım, Mesnevi’deki hadisleri tahriç ettiği Mesnevi Hadisleri isimli çalışmasında bu söze hiç değinmemiş.
Okuyucu sorusunda dile getirilen ikinci rivayete gelince; “Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım” sözünün “hadis” olarak sabit olmadığı ilgili kaynaklarda zikredilen bir husus. Konuyla ilgili olarak daha önceki bir okuyucu sorusuna cevaben bu hususu zikretmiştim.
Bu rivayeti anlam olarak destekleyen uzunca bir hadis el-Hâkim ve et-Taberânî tarafından zikredilmiştir. ez-Zehebî, Telhîsu’l-Müstedrek’te ravi Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem hakkında “vâh” tabirini kullanır ki, ağır bir cerh ifadesidir; hakkında kullanıldığı ravinin hadisinin terk edileceğini anlatır. Ancak ez-Zehebî, aynı raviyi Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ’da onu iki kardeşiyle birlikte zikreder ve “Onlarda gevşeklik vardır” demekle yetinir. Keza Târîhu’l-İslâm’da da aynı zat hakkında, “İmam Ahmed ve daha başkaları onun zayıf bir ravi olduğunu söylemiştir. (…) el-Buhârî, “Ali (b. el-Medînî) onu cidden taz’if etmiş (çok zayıf bir ravi olduğunu söylemiş) tir” demiştir. (…) Diğer iki kardeşi (Abdullah ve Üsâme) ondan daha hayırlı ve hali iyi kimselerdir.”
Görüldüğü gibi ez-Zehebî’nin Telhîsu’l-Müstedrek’teki ifadeleriyle diğer iki eserindeki ifadeler arasında hayli fark bulunmaktadır. Son naklettiğim ifadeleri, bu zatın rivayetinin büsbütün terk edilmeyeceğini göstermektedir.
İşin bu teknik yanı bir tarafa, bu sözün manasının doğru olduğu birçok âlim tarafından belirtilmiştir. Ezcümle Bediüzzaman merhum –ağırlıklı olarak Sözler’de– bu husus üzerinde durmuş ve buraya alamayacağım kadar uzun izahlarla meseleyi dermeyan etmiştir.
Ondan önce Ali el-Karî merhum da bu mesele üzerinde durmuştur. Onun söylediklerini calib-i dikkat kılan husus, “Levlâke (Sen olmasaydın)…” rivayetinin sabit olmadığını söyleyen bir âlim olarak, “manası sahihtir” demesi ve daha da önemlisi, uydurma hadisler konusunda iki ayrı eser kaleme almış bir âlim olarak ilk yaratılan şeyin “Nur-u Muhammedî” olduğunu kesin bir dille ifade etmesi. Onun bu hususta kaleme aldığı bir risalede söylediklerini bir sonraki yazıda inşallah aktaracağım. Burada şunu söylemiş olalım: İlk yaratılan şeyin Nur-u Muhammedî olduğu kabul edildiğinde “Sen olmasaydın…” rivayetinin anlamca sahih olduğunun söylenmesi daha bir yerine oturmaktadır.
Tâhiru’l-Mevlevî Tercüme ve Şerhi, IV, 586; Gölpınarlı Tercüme ve Şerhi, IV, 526. Bkz. Sana Din’den Sorarlar, I, 120. el-Müstedrek, II, 615; et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat, VI, 313. Bkz. Telhîsu’l-Müstedrek (el-Müstedrek’le birlikte), II, 615. Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, XV, 362. Târîhu’l-İslâm, IV, 902. Ali el-Karî, el-Esrâru’l-Merfû’a, 288.
Milli Gazete – 5 Ocak 2013