Bizdeki Mecelle tecrübesinin ardından Rusya Müslüman Türkleri‘nin de benzeri bir girişim başlattığına, ancak Sovyet Devrimi ile birlikte bu teşebbüsün başlamadan bittiğine daha önceki bir yazımda değindiğimi hatırlıyorum.
Modern dönem “İslamî yenileşme” hareketleri genellikle Osmanlı, Mısır ve Hint/Pakistan alt-kıtasındaki oluşumlarla sınırlı bir çerçevede bahse konu yapılır. Bu oluşumlardan büyük ölçüde istifade etmiş olmakla birlikte, “kendine özgü” yanlarıyla da dikkat çeken İdil-Ural bölgesi yenilikçiliği hakkında ise yeterli ölçüde bilgi sahibi olduğumuzu söyleyemeyiz.
Günümüzde Tataristan, Başkırdistan ve Çuvaşistan Özerk Cumhuriyetleri ile bazı bağlı yöreleri içine alan bu bölgenin ilmî, kültürel ve siyasal tarihi (ve hatta bugünkü durumu) hakkında asgari seviyede bile bilgi sahibi olmadığımız, bölgenin yetiştirdiği önemli şahsiyetlerin –birkaçı dışında– isimlerini dahi bilmediğimizden belli. Musa Carullah dışında belki Şihâbuddîn Mercânî, İsmail Gaspıralı, Rızaeddin b. Fahreddin, Zakir Kadiri Ugan… gibi isimler bize tanıdık gelecek; ama hafızamızın kuytu köşelerinde silik, belirsiz birer şahsiyet olarak bize çok fazla şey ifade etmedikleri belli…
- yüzyılda Abdurrahim b. Osman Otuz İmenî, Abdunnasîr b. İbrahim el-Kursavî… gibi isimlerle temeli atılan İdil-Ural yenilikçi hareketi, daha sonraki kuşaktan Şihabuddin Mercânî, Şemseddin Muhammed Kültesî, Alimcan Bârûdî, Muhammed Necib Tünterî, Ziyauddîn Kemâlî, Musa Carullah, Rızaeddin b. Fahreddin ve Abdullah Bûbî ile zirvesine ulaşıyor.
Modern dönem yenilikçilik hareketlerinin karakteristik vasfı olan “Batı eksenli muhasebe” tavrı, bu bölgede de Din anlayışının yenilenmesi, İslamî ilimlerin yeni metodolojilerle yeniden tesisi, sosyal ve siyasal planda uyanış… gibi söylemlerle kendini gösteren “ceditçilik” hareketinin temel hareket noktası.
Ancak bu hareketi diğerlerinden ayıran belki de en önemli özellik, baskın “eklektik” tavır. İbn Teymiyye ile İbn Arabî‘nin, İbn Sina ile İmam Rabbânî ve Şah Veliyyullah‘ın buluştuğu belki de tek vadi burası.
Dr. İbrahim Maraş ve Dr. İsmail Türkoğlu‘nun Ötüken tarafından neşredilen çalışmaları, bu bölgede uç veren ve Ekim Devrimi ile hemen tamamıyla akamete uğramış bulunan “ceditçilik” hareketi hakkında doyurucu bilgiler veriyor. Konuyla ilgili az sayıdaki çalışmanın bu sahadaki boşluğu kısmen doldurduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu coğrafyada “kadimci” cenahta neler olup bittiği hala büyük ölçüde meçhulümüz.
Bu vesileyle Dr. İbrahim Maraş‘ın bir zühulüne değinerek yazıyı bitirelim: Maraş, İmam el-Gazzâlî’nin Mi’yâru’l-İlm adlı eserinde “kıdem“i, “zâtî” ve “zamanî” olmak üzere ikiye ayırdığını, böylelikle filozofları tekfir ettiği üç meseleden biri olan “alemin kıdemi” konusunda kendisiyle çelişkiye düştüğünü söylüyor. Oysa mezkûr eser Tehâfüt‘e giriş mahiyetinde kaleme alınmıştır ve el-Gazzâlî orada tamamen felsefecilerin kullandığı kavramların tanıtımını yapmaktadır. Kıdem meselesinde zikrettiği ayrımın da felsefecileri ait olduğunu da açık bir şekilde belirtmiştir…
Milli Gazete – 13 Eylül 2003