Gaybdan haber veren hadislerin –Hz. Peygamber (s.a.v)’in gaybı bilemeyeceği gerekçesiyle– ihtiyatla karşılanması gerektiği söylemine yabancı değiliz. Nitekim Yard. Doç. Dr. Ahmet Yıldırım da çalışmasının Tevhid bahsinin –Cuma gününün özelliklerinden bahseden– 11. hadisi hakkında, “Hadisi Ebu Hureyre’den Muslim rivayet etmiştir. Kıyametin ne gün kopacağı gaybdır. Kur’an ise gaybın yalnız Allah tarafından bilinebileceğini söylemektedir” demek suretiyle ilgili hadisin güvenilirliği hakkında –zımnen– olumsuz kanaat beyan etmektedir.
Yine meseleyi tekil olarak bu hadise indirgemeden, ilke planında konuşacak olursak, öncelikle Kur’an’ın, gaybın sadece Allah Teala tarafından bilinebileceğini söylediği konusunun tafsil edilmesi gerektiğini söylemeliyiz. Acaba bu iddia, gaybın Allah Teala tarafından başka herhangi bir varlığa bildirilmediği anlamına mı gelmektedir, yoksa gayb bilgisine vasıtasız ıttılaı mı anlatmaktadır. Eğer maksat bu şıklardan ikincisini ifade etmek ise buna kimsenin bir diyeceği olamaz.
Mutlak gaybın bilgisi münhasıran Allah Teala nezdindedir ve O bildirmedikçe kimse bu sahada söz söyleyemez. Ancak eğer izafî gayb hakkında konuşuyorsak, bizzat Kur’an gaybın bu türünün Allah Teala tarafından başka bir varlığa iletilmediği iddiasını çürütmektedir. Hz. Musa (a.s) ile “Salih kul” arasında geçen hadise bunun en bariz örneğidir. Zira bu kıssayı anlatan ayetler (18/el-Kehf, 60-82), Hz. Musa (a.s) için gayb olan kimi hususların, ind-i ilahîden kendisine “bir ilim” öğretilmiş olan o “Salih kul” için gayb olmadığını hiçbir tevile yer bırakmayacak açıklık ve kesinlikte önümüze koymaktadır. Hz. Yusuf (a.s)’ın, “Size rızık olarak hangi yemeğin geleceğini –daha yemek gelmeden– ben size haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir” (12/Yûsuf, 37) demesi ve Hz. İsa (a.s)’ın, İsrailoğulları’na, evlerinde yediklerini ve biriktirdiklerini haber verdiğini (veya –ayetin lafzî ifadesinden hareketle– verebilecek durumda olduğunu) söylemesi (3/Âl-i İmrân, 49) de konuyla ilgili diğer örneklerdendir. Kur’an’ın, Hz. Peygamber (s.a.v)’in de Kur’an dışında vahiy geldiğini ve vahiyler aracılığıyla doğal olarak O’nun da kimi gaybî hususlara muttali kılındığını bildirdiğini biliyoruz. (8/el-Enfâl, 7, 9; 48/el-Feth, 15; 66/et-Tahrîm, 3…)
Meselenin spesifik örneklere mahsus olmadığını gösteren birçok ayet aslında söz konusu iddia sahiplerinin de malumu olmakla, burada zikredeceklerimiz bir anlamda o “malumun ilamı” olmaktan öte geçmeyecektir. Ancak bize düşen “hatırlatma” görevi gereği burada onlardan bir nebze de olsa bahsetmek durumundayız. Ezcümle, “Gaybı bilendir. Seçip razı olduğu elçi hariç, gaybına kimseyi muttali kılmaz” (72/el-Cinn, 26-7) ayeti, Allah Teala’nın gabya muttali kıldığı “elçi”den bahsetmekle, “gaybı yalnız Allah bilir” iddiasının temelsizliğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu noktada yukarıdaki iddiadan çarkedip itirazı sınırlandırarak, “Evet ama bu ayet mutlak olarak “elçi” (resul) diyor.
Bu kelime Kur’an’da melekler hakkında da kullanıldığına göre burada Peygamberlerin kastedildiğini söylemek söz götürür” diyebilecekler için öncelikle şunu söyleriz: Demek ki gaybı Allah Teala’dan başkasının bilemeyeceği iddiası havada kalmaktadır. Zira bu ayet, Allah Teala’nın bildirmesiyle gaybı O’nun dışındaki bazı varlıkların da bilebileceği ortaya çıkmaktadır. İkinci olarak; 3/el-Mâide, 179. ayeti gaybı –Allah Teala’nın bildirmesiyle– Peygamberlerin de bilebileceğini –dolaylı bir ifade ile de olsa “gayb”la irtibatlındırarak– haber vermektedir. Şu halde meseleyi şöyle koymak gerekir: Gaybı yalnız Allah Teala bilir. Eğer O bildirmezse hiç kimse gayba muttali olamaz. Ancak Kur’an, Allah Teala’nın, gaybla ilgili kimi hususları, seçtiği elçilere bildirdiğini haber verdiğine göre, gayba muttali kılınan varlıkların mevcudiyetini kabul etmek zorundayız ki bunların başında Peygamberler gelir.
Milli Gazete – 19 Kasım 2002