Muharrem’in 10. gününü, aşure tatlılarını ve Kerbela’yı anma ritüellerini geride bıraktık. En çok belki de Pakistan’da kan kaybından ölenler ve bir de “tören”lerden enstanteneler kaldı hafızalarda…
Bundan 8-10 yıl kadar önce büyük Malikî fakihi ve hadis hafızı Ebû Bekir b. el-Arabî’nin el-Avâsım mine’l-Kavâsım‘ının, Muhibbuddîn el-Hatîb tahkik ve ta’likiyle neşredilen kısmını (İbnu’l-Arabî’nin bu eserinin tamamı daha sonra Ammâr Tâlibî tahkikiyle yayımlandı) okurken bir husus dikkatimi çekmişti: Hz. Hüseyin’e, Efendimiz (s.a.v)’in ne kadar sevdiğini bildiğimiz o aziz torununa reva görülen o insanlık dışı muamele, tarihçiler üzerinde öyle derin bir etki uyandırmıştı ki, objektif ve soğukkanlı bir gözle bakılması halinde farklılığı ortaya çıkacak bazı tarihî realitelerin üstü, bu hazin olayın uyandırdığı derin teessürün etkisiyle örtülmüş gibiydi.
Söz gelimi Hz. Hüseyin (r.a) Mekke’den Kûfe’ye gitme kararı aldığında kendisini bu görüşünden vaz geçirmek için çırpınanlar arasında Abdullah b. ez-Zübeyr (r.a)’in de bulunması, kaynaklar tarafından açıkça zikredildiği halde, nedense onun Hz. Hüseyin’i Kûfe’ye gitmeye teşvik eden ve böylece Mekke’de kendi liderliğini ilana zemin hazırlayan birisi olarak takdimi tercih edilmiştir.
Öte yandan Hz. Hüseyin’in hunharca şehid edilmesinde Yezid b. Mu’aviye’nin rolü ve doğrudan emri olup olmadığı sorusu da tarihçiler arasında ihtilaflı bir nokta olarak varlığını devam ettirmiştir.
Ve nihayet etkisi yüzyıllar boyunca hiç azalmadan sürecek olan bu facia acaba Hz. Hüseyin tarafından önlenebilir miydi? En azından başka yere gitmesi veya Kûfe’ye gitme kararı kesinse bu yolculuğu hac sezonu bitinceye ve ortalık iyice yatışıncaya, Kûfe’den gelen haberlerin sıhhati ortaya çıkıncaya kadar ertelemesi yolunda kendisine Abdullah b. Ömer, Câbir b. Abdillah, Ebû Sa’îd el-Hudrî, kardeşi Muhammed b. el-Hanefiyye amcaoğlu Abdullah b. Ca’fer b. Ebî Tâlib, amcazadesi gelen Abdullah b. Abbas gibi saygın isimler ve daha başkaları tarafından yapılan ikaz ve nasihatleri dikkate alması acaba bu sonucu değiştirir miydi?
Kerbela olayı konusunda aydınlığa çıkarılması ve soğukkanlı bir şekilde değerlendirilmesi gereken bu ve benzeri noktalar, Yrd. Doç. Dr. Ünal Kılıç tarafından doktora tezi olarak hazırlanan bir çalışmada oldukça başarılı bir şekilde ele alınmış.
Üzerinden yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen bazı yönlerinin soğukkanlılıkla değerlendirilememiş olmasında, Kerbela olayının mağdurunun “peygamber torunu” oluşu elbette önemli bir rol oynamıştır. Sünnî tarihçilerin, “Yezid taraftarı görünmemek” gibi bir endişeyle olsun, “Peygamber hatırını incitmemek” gibi ulvi bir düşünceyle olsun olayın kimi yönlerini Şii tarihçiler kanalıyla aynen aktarmış olması vakıası, olayın akademik bir titizlik, ciddiyet ve tarafsızlıkla değerlendirilmesine engel olmamalıdır. Çalışmasında bunu başarmış olan Ünal’ı tebrik ediyorum.
Ancak bu değerli çalışmasında –ilgili birçok nakil arasından– sadece Abdullah b. ez-Zübeyr’in kendi ikbalini garantilemek için Hz. Hüseyin’i Kûfe’ye gitmeye teşvik ettiğini, yani bir anlamda doğrudan “ateşe attığını” anlatan rivayetleri tercih ediyor görünmesi bana düşündürücü geldi. Zira et-Taberî ve İbn Kesîr gibi tarihçiler, aksi rivayetleri de eserlerine almışlardır.
Kitap için: Kayıhan yay. Tel: 0212.513 51 90.
Nisan 2002 – Milli Gazete