Hamidullah hakkındaki bir diğer iddia şöyle:
“Mr. Hamidullah, Peygamberimizin yıldızlara bakarak Kudüs ve Kâbe’nin yönünü kıble ciheti olarak tespit ettiğini söylüyor. Halbuki bu husus âyet-i kerime ile sabittir. Medine’de namaz kılarken kıble âyeti geliyor, tehiyyattan kalkıldıktan sonra namaz bozulmadan Mescid-i Aksa’dan Kâbe’ye doğru dönülüyor.”
Hamidullah’ın, Peygamberimizin yıldızlara bakarak Kudüs ve Kâbe’nin yönünü kıble ciheti olarak tespit ettiğini söylediği doğrudur. Ancak bu sözler, kıblenin ayetle değiştirildiğine inanmadığını anlatmaz. Bu konuda şöyle demiştir: “İbn Hişam’ın kaydettiğine göre (bkz. S. 381) Hicretten 17 ay sonra Kur’an’da yerini alan bir ayet (bkz. K. 2/144) Kıblenin yönünün, Kudüs’ten Mekke’deki Kâbe’ye çevrilmesi emrini veriyordu. İşte bu emir iledir ki, o ana kadar ister Medine’de isterse daha başka bir yerde inşası tamamlanmış bütün mescitlerin tadil edilmesi mecburiyeti ortaya çıkmıştır. (…) Resulullah Muhammed A.S.S. tam bu mescitte namaz kılıyordu ki, namaz içinde bu ayet nazil oldu ve Mekke’deki Kâbe’ye (:el-Mescidu’l-Haram’a) böylece dönülmüş oldu.” (İslam Peygamberi, II, 827-8) Hamidullah’ın söylediği, Hz. Peygamber (s.a.v)’in, kıble yönünün tayini konusunda kervan yolculuklarında edindiği tecrübelerden ve yıldızlardan istifade ettiğidir. Yani kıble istikametine dönülmesinin ayetle sabit olması ile istenen istikametin tesbiti birbirinden ayrı şeylerdir.
Okuyucum devamla şöyle demiş: “Hamidullah sadece Mirac’a değil, diğer mucizelere de birer kulp takıyor. Mesela diyor ki: “Beşer tarihinde Allah’ın seçilmiş kullarına mucizeler yakıştırılır, tarihçilere göre hemşehrilerinin alaylı sözleri karşısında aya işaret ettiği sırada, ayın içindeki gazın patlaması ile yani deprem ile ay ikiye ayrılır.”
Bu konuda Hamidullah’ın söylediği şudur: “Kur’an-ı Kerim bir çok peygamberden söz ederken mucizelerden de bahsetmektedir. Tufan ve Nuh’un gemisi, İbrahim’i ateşin yakmaması, Musa’nın asasının yılan oluşu, oğlu Yusuf’un bulunduğuna dair Yakub’un vahiyler alması, İsa’nın hastaları iyileştirmesi (aleyhimesselam) v.s.. Kendisinden evvel gelen peygamberler Allah tarafından bu şerefe layık görülürler de, Peygamberler Peygamberi, son Resul, aynı şekilde fevkaladelikler taşıyan tezahürlere nasıl olur da sahip kılınmaz? İslam tarihi, çok sayıda bu çeşit mucizeleri o’na bağlamış bulunmaktadır.” (İslam Peygamberi, I, 120) “Ben şahsen, Allah’ın seçilmiş kulları olan RESULLERİ’nin gösterdiği bütün mucizelerin gerçekliğine tam manasıyla inanan bir kimse olmakla birlikte…” (İslam Peygamberi, I, 122) Okuyucumun ifadeleri ise Hamidullah’ın “mucizeyi açıklama biçimi”ni ifade eder. Gerçekten de Hamidullah şöyle der: “Kendi içinde hasıl olan bir sarsıntı veya patlama, yahut .bir gök cismi ile çarpışması ay’ı ikiye yarabilir; fakat işte bu olayın tam peygamberin buna ihtiyacı olduğu bir sırada vuku bulmasına biz mucize diyoruz. Şayet bir yer altı su kaynağı bir toprak tabakası ile örtülü bulunsa da işte bu tabaka kazıldığında buradan yeni bir büyük yer altı su kaynağı fışkırıp çıksa bunda şaşılacak bir şey yoktur. Fakat aynı olay bir peygamber ve arkadaşlarının iyice susadıkları bir sırada vuku bulacak olsa biz bunu mucizevî sayarız.” (İslam Peygamberi, I, 120) Hemen ardından Hz. Peygamber (s.a.v)’in mucizelerinden zikrettiği örneklerin bu sözlerle açıklanamayacak cinsten vakalar içerdiğinin farkında olan Hamidullah, bununla da yetinmeyerek velilerin kerametinin hak olduğunu vurgulamaktan da geri durmamıştır. (A.g.e., I, 121)
(Devam edecek)
Milli Gazete – 4 Ocak 2003