Bir önceki yazıyı, Hamidullah hoca hakkında bir okuyucumdan gelen mesaja tahsis etmiş ve ilerleyen yazılarda, mesajda hoca hakkında dile getirilen iddiaları ele alacağımı söylemiştim. Hemen belirteyim ki, her yazdığında ve söylediğinde Hamidullah hocayı savunmak gibi bir gayretkeşlik içinde değilim. Gözettiğim tek maksat var: Hakkın ihkakı. Söz konusu mesajı yazan kardeşimin de, söylemediği şeylerle itham edilen ve kendisini savunma imkânından yoksun bulunan bir kimsenin, uğradığı haksızlığı huzur-u ilahide dile getireceğinin ve zerre miktarı dahi olsa bizlerden hakkını alacağının şuurunda olduğundan şüphem yok. O kardeşimin de hakkın ortaya çıkmasını en az benim kadar arzu ettiğini düşünüyorum. Bunları söylerken, hoca hakkında mesajda ileri sürülen hususlarla bizzat hocanın dilimize çevrilmiş eserlerinde söyledikleri arasında büyük farklar bulunduğu gerçeğinden hareket ediyorum. Hocanın, eserlerinde ortaya koyduğu görüşlerin aksini benimsediğinin ispatlanması halinde, gerçeği kabul etmeye ve bu köşeden duyurmaya hazır olduğunu da ekleyeyim.
Mesajda yer alan iddiaları sırayla zikrediyorum: “Prof. Hamidullah, A.Ü. Islami ilimler fakültesinde Miraç ile ilgili bir seminer veriyor. Seminere Dr. Zeki Çıkman isimli bilgili bir müslüman da katılıyor. Şimdi profesör olan Zeki Çıkman, din gayretinin verdiği cesaretle Mösyö Hamidullah’a bazı sorular yöneltiyor. Sualler ve cevaplar teyple tespit edilip bir kitap halinde neşrediliyor. Akli ve nakli delilleri karşısında (ve) şahitlerin huzurunda Mösyö Hamidullah, miracı inkâr ile ilgili görüşü için “Bu benim şahsi düşüncemdir” demek zorunda kalıyor.”
Hamidullah hocanın hiçbir eserinde miracı inkâr ettiğine ben rastlamadım. Aksine Hz. Peygamber (s.a.v)’i anlattığı hemen her çalışmasında miraç üzerinde özellikle durmuş ve bu olayın bir vakıa olduğunu vurgulamıştır. (Örnek olarak bkz. İslam Peygamberi, I, 129 vd.; Resulullah Muhammed, 93 vd.; İslama Giriş, 25-6…)
“Ahmet Davudoğlu hoca, bu kitaba yazdığı takrizde, Prof. Hamidullah’ın paslı silsilenin (din tahripçilerinin) son halkasından biri olduğunu, onun Peygamber aleyhisselam hakkında yazdığı kitaplarında Kur’an-ı Kerim’in Cebrail aleyhisselam vasıtasıyla indirildiğine dair, yani vahiy mahsulü olduğuna dair bir işaret bulunmadığını (söylediğini) kaydettikten sonra, Mısır’da çok reformcu gördüğünü, bu bakımdan Hamidullah’a şaşmadığını, fakat onu bir din yetkilisi gibi kabul ederek Türkiye’de fesat tohumu ekmesine ses çıkarmayanlara şaşıp kaldığını zikretmektedir.”
Bahsi geçen kitabın ismi verilmediği için herhangi bir şey söylemem mümkün değil. Merhum A. Davudoğlu hoca, Din Tahripçileri‘nde Hamidullah’a 1,5 sayfadan daha az bir yer ayırmış (249-50) ve orada Hamidullah’ın bir tek eserinden –isim vermeden– bahsetmiştir. Söylediklerinin çoğu yorum ağırlıklıdır. Hamidullah hocanın vahiy anlayışına gelince, yukarıdaki iddianın aksini gösteren pek çok ifadesi bulunmakla birlikte, sadece ikisini zikretmenin yeterli olacağını düşünüyorum: “Allah, semavî birtakım yaratıkları, yani melekleri, bilhassa büyük meleklerden Cebrail’i (…) aracı (mübelliğ) olarak görevlendirir ve işte bu melekler, “Allah’ın Tebliğini” beşerî aracılar (insan mübelliğler)’a, yani Peygamberlere (Resullere) ulaştırırlar.” (Kur’an-ı Kerim Tarihi, 12-3) “… Bu itibarla lugat manası haberci, ilahî mesaj taşıyıcı olan melek, Allah’ın emirlerini beşer nevinden memuruna, yani habercisine, peygamberine ileten bir vasıtadır. (…) Kur’an’a göre vahyi Peygamber’e getiren semavî habercinin adı Cebrail’dir…” (İslama Giriş, 84-5)
(Devam edecek)
Milli Gazete – 28 Aralık 2002