İsrail’in Gazze’de giriştiği katliam bütün vahşet ve alçaklığıyla devam ediyor. Şehit sayısının 1000’i, yaralıların ise bu sayının birkaç katını bulması işten değil. Harabe haline gelen şehrin soğuk ve karanlık sokaklarında, enkaz yığınları arasında her dakika ne türlü trajediler yaşandığını kimse Gazzelilerden iyi bilemez. Siyonizm’e hayat veren cinnet hali, dünyadan izole ettiği bir avuç insanı sadece açlığa, soğuğa ve son teknoloji ürünü silahların ölüm kusan acımasızlığına değil, aynı zamanda kimsesizliğe mahkûm ediyor.
Yeryüzünde Gazze halkı için şu anda en iyiyi yapmanın peşinde olanların yapabildiği tek şey, yıkım ve soykırımı bir noktada durdurmak ve bölgeye “insanî yardım” ulaştırmak.
Bu elbette hiç yoktan iyi; ama şöyle bir anlamı da yok mu: Ey İsrail, sen öldürmeye devam edeceksen et, bu arada müsaade buyur bari ben de kalanların yarasına merhem çalayım.
Türkiye’nin aktif olarak sürdürdüğü ateşkes arayışının en kısa zamanda sonuç vermesi temennimiz. Ama ateşkesi “başarı” olarak görmeye ve bununla yetinmeye hazır hale getirilmiş ruhlarımız hayatını kaybeden, sakat kalan insanların, yetim kalan çocukların, yıkılan camilerin, evlerin ve hayatların hesabını kimin nasıl soracağı sorusunu zait buluyorsa esas arıza bu değil midir?
Biliyoruz ki insan nisyan ile malul. Daha dün Çeçenistan’da yaşananlar konusunda kaç kişi “hatırlama”nın ötesinde bir şey yapabiliyor? Bosna’nın ve orada yaşanan soykırımın kaç insanın ve toplumun hayatında şu anda bir anlamı ve etkisi var?
Bunları geçtik; Afganistan’da ve Irak’ta el’an devam etmekte olan işgal ve kıyım artık neredeyse haber değerini dahi yitirmiş durumda değil mi?..
Evet, elbette bu kan bir şekilde duracak. İsrail varmak istediği yere varınca, yapmayı planladığını yapınca, başkalarının etkisiyle değil, kendisi öyle uygun gördüğü için duracak. Şükredeceğiz, rahat nefes alacağız, daha fazla öldürmeden, yıkmadan, yakmadan durdu diye! Arkasından rehabilitasyon çalışmaları başlayacak ve vicdanlar rahatlatılacak!
Hep böyle olmadı mı?
En temiz olanlar, bu canavarlığı vicdanında mahkûm edip, gecenin bir kuytusunda iki damla gözyaşı dökebilenlerdir. Gerisi?!
Meclis’teki İsrail Dostluk Grubu’nda 300’den fazla üye varmış. TBMM’nin resmi web sitesinde “Dostluk Grupları” bölümünde sadece Oman, Pakistan ve Bosna-Hersek görünüyor. İsrail dostluk grubu fesh edilmediğine ve şu ana kadar –eğer yanlış bilmiyorsam– sadece 130 küsür milletvekili bu gruptan istifa ettiğine göre kalanlar “işlerine” devam ediyor demektir.
Bundan daha önemlisi, büyük çoğunluğu namazlı-niyazlı insanların oylarıyla şekillenmiş bir mecliste Filistin Dostluk Grubu ile İsrail Dostluk Grubu arasında üye sayısı bakımından yürek burkan bir farklılık var. Niçin?
Gazze için gözyaşı dökenlerin oyuyla seçilmiş bulunanlar bunu vicdanlarına ve hassasiyetlerine nasıl izah eder? Onlara oy verenlerin mülahazaları içinde, seçtiklerinin bu Dostluk Grubu’na olan sadakatleri de yer bulur mu? Yoksa sokaklara dökülen yüzbinler, vicdanlarında sıkıştırılmışlığın, ya kırk katır, ya kırk satır çaresizliğinin öfkesini mi dışa vuruyor dersiniz?
Hayat oyun değil! Ölüm uzak değil!
Peygamberlerin bile dizlerinin bağını çözen mahkeme-i kübradan daha büyük endişe kaynağı olanlar oyalanadursun…
Milli Gazete – 5 Ocak 2009