Sırf Hz. Peygamber (s.a.v)’in sünnetini her türlü şaibe ve şüpheden beri tutabilmek için hadis ravilerinin ahvalini, şahsiyetini, özel hayatını, akidesini, kimlerle düşüp kalktığını, kimlerle görüşüp kimlerden ders aldığını… didik didik ederek en ince ayrıntısına kadar araştıran ve yeri geldiğinde en yakınlarını bile cerhederek güvenilmez olduklarını söylemekten çekinmeyen Cerh-Ta’dil otoritelerini, Hz. Peygamber (s.a.v)’e ait olmayan sözleri O’na isnad etme töhmeti altında bırakmak, onlara ve bu Ümmet’in alimlerine karşı işlenebilecek en büyük cürüm ve iftiradır!
4- Hadislerin, muhtelif kıstaslar göz önünde bulundurulmak suretiyle “sahih”, “hasen”, “zayıf” gibi birtakım kategorilere ayrıldığı malumdur. “Formülasyon” tezinin mucitlerinin tıpkı diğer maddelerde dile getirmeye çalıştığım hususlar gibi bu noktayı da “geçiştirmeyi” tercih ettikleri görülmektedir. Tarihte eğer gerçekten “hadis formüle etmek” gibi bilinçli ve topyekün bir hareket vuku bulmuşsa, “üretilmiş” olan bu hadisleri yukarıdaki gibi kimi kategorilere ayırmanın, onları formüle edenler bakımından nasıl bir anlam ve pratik fayda ifade ettiği sorusu muallakta beklemektedir.
5- Hadis ilimleri ile biraz ilgilenmiş olanlar, anlam olarak birbiriyle çelişkili hadislerin mevcudiyetinden haberdardırlar. Literatüre “Muhtelifu’l-Hadis” veya “İhtilâfu’l-Hadîs” gibi terimlerle geçmiş bulunan ve hakkında müstakil çalışmalar yapılan bu sahaya giren hadisler, Fıkhî ihtilafların da başlıca sebeplerinden birisini oluştururlar. Gerek Fıkıh mezheplerinin önderleri, gerekse Hadis alanının otoriteleri, birbiriyle çelişkili gibi görünen bu hadislerin uzlaştırılması veya birinin diğerine tercihi gibi hususlarda nasıl bir yöntem izlenmesi gerektiği konusunda metodolojik görüş ayrılıkları içindedirler. Ancak bütün bu ihtilaflı yaklaşımlar içinde, muarız hadislerden birisini “uydurma saymak” gibi bir hususun bulunmayışı dikkat çekmektedir. Sıhhat şartlarını taşıdığı sürece hiçbir hadis bu şekilde kaldırılıp atılmamıştır.
Ulema, –sıralamadaki tercih konusunda ihtilaf etmekle birlikte– sıhhat noktasında birbirine denk olan bu türlü hadisler hakkında, birbiriyle uzlaştırmak için aralarını bulmaya çalışmak; birini esas alıp diğerini ona göre tevil etmek; aralarında nesh cereyan edip etmediğini araştırmak ve eğer nesh tesbit edilirse birini nasih, diğerini mensuh saymak; delaletleri bakımından umumî mi yoksa hususî mi olduklarını araştırmak; bütün bunlar da mümkün olmuyorsa –ki bu duruma ender rastlanır– her iki hadisle de ameli terketmek (tesakut) gibi yöntemler izlemişler ve hadislerden birini –veya her ikisini– “uydurma” diye damgalayıp meseleyi “halletmek” yerine böyle bitip tükenmeyen ısrarlı gayretler içine girmişlerdir. Neden?
6- İslam ilim tarihi ve bilhassa Hadis tarihi ile ilgilenenler, modern zamanlarda ortaya atılan bu “hadis formüle etme” olgusunu kabul etmemizi mümkün kılacak “en küçük” bir bilgi kırıntısına bile rastlayamazlar, rastlayamamışlardır. Bu tez, tamamiyle bir “kurgu” ve “hayal ürünü”dür.
Günümüzde türlü karanlık maksatlarla Kur’an’ı Sünnet’ten tecrit etmek ve bu amaca ulaşabilmek için Sünnet’i bize nakleden Hadis’i devre dışı bırakabilmek düşüncesiyle bin dereden su getirerek olmadık gerekçe ve bahaneler üreten ve İslam’ın saf kaynaklarından beslenme şansından mahrum bulunan yabancı ve yerli müsteşriklerin kafalarda oluşturmaya çalıştığı istifhamlara karşı uyanık bulunmanın ve bu oyunu bozabilmenin tek yolu donanımlı olmaktır. Bunun tek yolu da bilinçli okumaktan, okumaktan ve yine okumaktan geçiyor. Yükümüz gerçekten ağır…
17 Ağustos 2002 – Milli Gazete