Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Kahraman‘ın “Sûret Hadisi Üzerine Bağlam Esaslı Bir Tahlil Denemesi” isimli makalesi, tarih boyunca muhtelif meşrep ve ekoller arasında önemli bir ihtilaf konusu oluşturmuş bulunan ve “suret hadisi” olarak bilinen rivayetin senet ve metin açısından durumunu irdeliyor. Bir kesim tarafından “teşbihçi” tavra mesnet yapılırken, bir başka kesim tarafından İsrailiyat vakıası ile irtibatlandırılan bu rivayetin “problem” teşkil etmekten uzak bir anlayışla ele alınabileceğini göstermesi bakımından Kahraman‘ın makalesinin kayda değer olduğunu söylememiz gerekiyor.
Makalenin bir yerinde “Muhakkak Allah azze ve celle Âdem’i kendi suretinde yaratmıştır” cümlesinin, hadisi Ahmed b. Hanbel‘e nakleden Abdurrahman b. Mehdî‘nin kendi sözü olduğu, bir başka yerde de “Allah Âdem’i kendi suretinde yarattı” cümlesinin, “Kardeşinizin yüzüne vurmayın” ifadesi ile birlikte zikredilmesi bazı hadis otoriteleri tarafından da “ziyade” olarak değerlendirilmiştir” denmek suretiyle “suret” içeren cümlenin hadise sonradan eklendiği intibaı verilmektedir ki, kanaatimce doğru değildir.
Zira İbn Mehdî‘nin (ki otoritesi herkesçe müsellem bir Hadis imamıdır), “Kavga ederken yüze vurmaktan sakının” hadisini aktardıktan sonra, bu hadisin başka varyantlarında gelen ve “suret” içeren kısmını yine hadisten iktibas olarak ta’lil maksadıyla zikrettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
“Ziyade” meselesine gelince, burada yazarın bir zühulü dikkat çekiyor. Zira bahsedilen yerde kaynak olarak verilen Fethu’l-Bârî ve Umdetu’l-Karî müellifleri, “ziyade” olan kısmın “er-Rahmân” kelimesi olduğunu belirtmişlerdir. Bir başka deyişle onların “ziyade” olduğunu söylediği kısım “Allah Teala Âdem’i kendi suretinde (alâ sûretihî) yaratmıştır” cümlesi değil, “Rahman’ın suretinde (alâ sûreti’r-Rahmân) yaratmıştır” cümlesindeki “Rahmân” kelimesidir…
Ancak bu söylenenler elbette makalenin kıymetini eksiltmez ve makalede ortaya konan yaklaşımın doğruluğuna tesir etmez…
Hadis Tetkikleri Dergisi‘ndeki bir diğer makale de Doç. Dr. Nuri Topaloğlu imzasını taşıyor. “Hazreti Peygamber’in Zatı ve Eşyası ile Teberrük Meselesi” başlığını taşıyan makalede bir kısım sahabîlerin, Hz. Peygamber (s.a.v)’in abdest aldığı suyun fazlasıyla, tükrüğüyle, teriyle, kanıyla ve kullandığı bir kısım eşyayla teberrükte bulunduğunu bildiren rivayetler sıralanmakta ve bu rivayetler hakkında yorumlar yapılmakta.
Yazarın, ilgili rivayetler konusundaki tavrını, “sonuç” kısmındaki şu cümlelerde aktarmış olalım: “Hz. Peygamber (s.a.v)’e duydukları sonsuz sevgi, bazı sahabîleri onun zatına ve eşyasına aşırı değer vermelerine, dünya ve ahirette fayda sağlayacağına inanmalarına sebep olmuştur. Gerek Hz. Peygamber’in zatı, gerekse kullandığı eşya ile teberrük meselesi, ashabın çoğunluğu ile alakalı olmayan, azınlıkta kalan bazı sahabîlerin şahsî tavırları olarak telakki edilebilir.”
Yazar, bu türlü rivayetlerin tamamını uydurma olarak nitelendirmek yerine, bazı sahabîlerin Hz. Peygamber (s.a.v)’e olan sevgi ve bağlılıklarının mantık ötesi bir tezahürü olarak görmenin daha uygun olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Hz. Peygamber’den sadır olan (ve) akılla izah edilemeyen bir hadisenin mu’cize ve hasais kabilinden olma ihtimalini nazar-ı dikkatten uzak tutmamak gerektiğini de düşünüyoruz.”
İşbu “teberrük” meselesini “bazı sahabîlerin mantıksız/aşırı tutumları” olarak nitelendirmek ve “onun zatını ve eşyasını kutsallaştırmak” olarak tesbit etmek, konuyu başka bir zemine kaydırmakta ve tutarlı bir dil/yaklaşım problemi yaşandığını ihsas etmektedir.
Bu meseleyi önemsemeliyiz. Zira bilincimizin indirgemeci, maddî, ruhsuz bir “kalıp” ile örtüldüğü modern zamanlarda maddenin ötesine uzanmak, gözle görülmeyeni “idrak etmek” ve dokunulamayanı “hissetmek”, bunun için gayret göstermek, hayatı ve eşyayı “doğru” biçimde okumanın biricik yoludur.
Biz, dünyanın peygambersiz döneminin yetimleri, bir peygamberin yanında-yakınında olmak nedir bilmiyoruz! Bir peygamberin eline-eteğine, elinin-eteğinin değdiği eşyaya “dokunma”nın insanda hasıl edeceği depremi bilmiyoruz. Bizim için önemli olan, bu dünyada başımızı sıkıntıdan kurtaracak formülü keşfedip “rahata ermek”; peygamberle birlikte iken karın tokluğuna razı olmanın, biriktirmemenin ve yüzü ahirete dönük yaşamanın bizim için şu anda çok fazla bir önemi yok…
Milli Gazete – 30 Mart 2004