Papa 16 Benediktus geldi ve gitti. Gelmeden önce bizzat kendisinin gerdiği hava, geldikten sonra birden ılındı, yumuşadı ve giderek yerini “dostane mesajlara” bırakarak neredeyse buharlaştı.
Ziyaretten geriye nelerin kaldığını ve ileride nelerin görüleceğini en net biçimde ilerleyen zaman gösterecek. Bununla birlikte, bir kenara not edilmesi için sıcağı sıcağına başlıklar halinde şu değerlendirmeleri yapabiliriz:
– Papa henüz Türkiye’ye hareket etmeden önce Roma’da yaptığı açıklamada Diyalog meselesine vurgu yaptı. Ziyaretin –kendi açısından– başarısını engelleyecek herhangi bir gerginliğin yaşanmaması için akıllıca bir girişimdi bu.
– Başbakan’ın havaalanındaki kısa görüşmede Avrupa Birliği konusundaki destek talebine verdiği karşılık ilginçti. Kendilerinin –Vatikan olarak– siyasî bir yönlerinin bulunmadığını, ancak Avrupa Birliği ile Türkiye’yi birlikte görmeyi arzu ettiklerini söyledi.
– Diyanet İşleri Başkanı’nı ziyaretinde, Başkan Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun son derece yerinde mesajına karşılık vermektense, yine kültürlerarası diyaloğun ve Medeniyetlerarası ittifakın altını çizmeyi tercih etti.
Buraya kadar zikrettiğim hususlarda ön plana çıkan nokta dikkatinizi çekmiştir: Papa’nın Diyaloğa yaptığı vurgu. Papa seçildiği günlerde, Diyalog sürecinin 16. Benediktus ile birlikte kesintiye uğrayacağı tarzındaki yorumlarda bulunanların yanıldığını, Diyaloğun bu Papa tarafından da devam ettirileceğini söylemiştim.
Zira Diyalog Vatikan’ın resmî stratejisi olarak belirlenmiş ve uygulamaya konmuştur. Küresel dengelerde önemli bir değişiklik ve dünyanın gidişatında önemli bir kırılma olmadıkça Vatikan’ın bu stratejiyi değiştirmesini beklemek saflık olur.
Öte yandan Konsil kararlarının, gücünü teolojik hususiyetinden aldığını da hesaba katarsak, Diyalog konusunun Vatikan için ne denli bağlayıcı olduğunu daha net biçimde görebiliriz.
- Jean Paul ile 16. Benediktus arasında Vatikan’ın Diyalog politikası bağlamında önemli farklılıklar bulunduğunu söyleyenler bir hususu daha göz ardı ediyor: Bu iki papa arasında aslında zannedildiği gibi önemli farklılıklar yok!
Sözde Ermeni soykırımı iddialarını kabul eden devletler kervanına Vatikan’ı da dahil edenin, Kudüs’ün Yahudiler’e ait olduğunu söyleyenin, bir taraftan Dinlerarası Diyalog faaliyetlerini terviç ve icra ederken diğer taraftan Kilise’nin misyoner karakterine vurgu yaparak kurtuluşun sadece Kilise’de olduğu görüşünün tekraren altını çizenin, Avrupa Birliği anayasasına Avrupa’nın Hristiyan köklerini vurgulayan bir ifadenin konması gerektiğini söyleyenin… Papa 2. Jean Paul olduğunu hatırlayacak olursak şu noktayı daha net göreceğiz: Bugünkü Papa ile arasında 2. Jean Paul arasında “üslup nüansı” dışında herhangi bir farklılık yok; hele “zıddiyet”ten bahsetmek asla gerçekçi değil!
Bir kısım Avrupa basınında da er aldığı gibi Papalık makamında henüz çok yeni olan 16. Benediktus’un, zaman içinde giderek 2. Jean Paul’e daha fazla benzemeye başlayacağını hep birlikte göreceğiz.
Milli Gazete – 2 Aralık 2006