Öncelikle Ramazan ayının bütün İslam alemine ve insanlığa hayırlar, bereketler getirmesi niyazıyla başlayalım.
Pek çok Hadis alimi tarafından nakledilen, İmam el-Buhârî tarafından da son derece anlamlı bir ima ile el-Câmi’u’s-Sahîh’in giriş rivayeti yapılan “Niyet hadisi” hepimizin malumudur. Mahreci (sahabî ravisi) itibariyle haber-i vahid olan, ancak diğer tabakalarda “meşhur” seviyesine yükselen bu rivayet dolayısıyla pek çok şey söylenebilir, söylenmiştir. Burada sadece birisi üzerinde duracağım.
Niyetin, özellikle “ibadetler” sahasına taalluku, ulema tarafından üzerinde hassasiyetle durulmuş bir meseledir. Hanefîler dışındaki mezhep ulemasına göre “abdest” gibi “vesile-ibaret”lerde bile niyet şarttır. Yani abdest alırken namaz için gerekli olan bir şartı yerine getirme niyet ve maksadı mevcut değilse, sadece belli azalar yıkanmış olur ve fakat bununla namaz kılınmaz.
Ancak –bir yönüyle ibadet olan “nikâh” müstesna olmak üzere– niyetsiz hiçbir ibadetin sahih olmayacağı, mezhepler arasında ittifakla hükme bağlanmış bir husustur.
Niyet sadece ibadetlerin sıhhati için değil, aynı zamanda ma’siyetlerin terkinin sevap kazanmaya müncer olması için de şarttır. Söz gelimi bir kimse başkası tarafından görülebileceği ihtimali dolayısıyla harama bakmaktan sarf-ı nazar ediyorsa, bu fiili sebebiyle sevaba müstehak olmaz. Aynı durum bütün menhiyat için söz konusudur. Haram bir fiili işlemekten kaçınmanın sevabı, ancak bir ilahî emre imtisal niyetiyle yapıldığında sahibine sevap kazandırır ve failinin derecesini yükseltir.
Bu cümleden olarak, idrakiyle şerefyab olduğumuz Oruç ayında dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biri de “oruçlunun niyeti” meselesidir. Hazır fırsatı doğmuşken biraz kilo vermek yahut sigarayı bırakmak niyetiyle tutulan oruç belki bu beklentileri karşılar; ancak o, şer’an muteber bir oruç değildir! “
Başta Kütüb-i Sitte olmak üzere hemen bütün temel Hadis kaynaklarında nakledilmiş olan “Men sâme îmânen ve’htisâben…” hadisini şerh ederken ulema şu hususlara vurgu yapmıştır: Burada geçen “îmânen”, orucun hak bir ibadet ve taat olduğu bilinciyle hareket etmek demektir. “İhtisâben” ise gösteriş veya başka bir maksatla değil, sırf Allah Teala’nın rızasına ermek için yapılmasını ifade eder.
Bu izahın doğrudan niyeti anlattığı açıktır. Dolayısıyla Ramazan orucu vesilesiyle geçmiş günahlardan arınmak, ancak onu hak bir ibadet bilip, sırf Allah Teala’nın rızası için usulünce tutmakla mümkündür. Niyete, Allah Teala’nın rızasını ortadan kaldıran yahut ikinci plana iten başka bir unsur katıldığında yapılan iş sabahtan akşama kadar aç kalmaktan başka bir şey olmayacaktır.
Bir kimse bir işi Allah Teala’nın rızası için yapmak niyetiyle yola çıksa ve fakat yapamasa, yapmış gibi sevap alır. Bu sebeple “Mü’minin niyeti amelinden hayırlıdır.”
İbn Abdilberr’in de dediği gibi, amelsiz niyet, niyetsiz amelden hayırlıdır. Zira mü’minin niyeti amele dönüşmüş olmasa bile sahibine fayda verir; ancak niyetsiz amel hiçbir fayda sağlamaz.
Milli Gazete – 25 Eylül 2006