“İdeal” yazar kimdir?
Her seviyeden okuyucunun beklentilerine cevap veren mi, doğru bildiklerini, doğru bildiği tarzda okuyucusuna aktaran mı, adının “anlaşılmaz”a çıkmaması uğruna ve dahi kendi seviyesini kaybetmek pahasına seviye düşürmek için çırpınan mı, okuyucuyu, anlaşılmasını istediği konuların seviyesine yükseltmeye çabalayan mı?
Ne düşündüğümü bütün açıklığıyla söyleyeyim: Alışılagelmiş gazete köşe yazarlığı formatlarını ve sindirimi kolay köşe yazısı hafifliğini ıskalamamak gibi bir endişe taşımıyorum. Bana tahsis edilen bu köşede yapmaya çalıştığım şey, dile getirilmesinde hikmet, maslahat, sorumluluk ve uygunluk bulunduğuna inandığım doğruları, bu köşenin boyutlarının izin verdiği ölçüde sizlerle paylaşmak. Elbette düşünce dünyamı bütün boyutlarıyla buraya yansıtmam imkânsız. Bunun getirdiği “seçici” olma ve de “kısa kesme” zorunluluğu dolayısıyla kimi yazılarda ele aldığım meseleler, bakış açımı “bütünüyle” yansıt-a-mıyor olabilir.
Ama ilgilendiğim meseleleri buraya aktarırken kullandığım dilden, ilgilendiğim meselenin bizzat kendisine kadar pek çok noktada burada ortaya konulanları ilgiye değer bulmayanlar için yapabileceğim çok fazla birşey yok.
Bu sebeple, “Bu gazetede yazan bütün yazarların, benim ilgimi çekenn konuları, benim istediğim tarzda ve beni zorlamayacak seviyede dile getirmesi gerekir” düşüncesinde olan kardeşlerimden, beni mazur görmelerini isteyeceğim. Zira başından beri anlatmaya çalıştığım gibi, kendimi hiçbir zaman “standart” bir gazete yazarı olarak gör-e-medim. Bunu bir nakisa olarak görenlere “eyvallah” diyorum.
Büyük kitleleri meşgul eden ve bizi içine çekmesine bilerek isteyerek izin verdiğimiz anaforda kimi gündem maddelerinin burada kendilerine yer bulamıyor olması, onların tarafımdan “önemsiz” görüldüğü kanaatine yol açıyorsa, bunun benim adıma bir “eksiklik” olduğunu kabul edebilirim. Ama “kalıcı gündem” dediğim alanla ilgili olarak buraya taşımaya çalıştığım, hepsi olmasa bile yüzde 95’i –abartısız– birer geceme malolan ve hatta kimi zaman buraya aktardığım formata dökülmeden günler önce zihnimde kalıptan kalıba dökülen yazıların “faydadan hali” olduğunun düşünülmesine asla tahammül edemem.
Daha önce de yazmıştım, bir kere daha tekrar edeyim: Burada benim tarafımdan dile getirilmeyen pek çok konuyu Milli Gazete’nin değerli yazarlarının kaleminden okuma imkânına sahipsiniz. Benim bu konuları ele almıyor oluşum herhangi bir boşluk oluşturmuyor. Bundan 10, 20 ya da 50 yıl sonra gazete arşivlerini tarayan bir “deli”nin yaşadığı sancıları bir miktar da olsa hafifletebilecek yazılar bırakabilirsem maksadıma ulaşmış olacağım.
Benim için, siyasal gündemden de, ekonomik gündemden de çok daha önemli olan –çünkü onların da kalıcı çözümünü teşkil eden yegâne– şeyin, yani “tasavvur inşası”nın gerçekleşmesine, Nemrud’un ateşine küçücük ağzında taşıdığı su damlacığıyla direnmeye çalışan karınca kadar katkı sunmuş olabilmek, doğrusu her türlü yakıştırmayı göze almaya değer…
Milli Gazete – 12 Eylül 2012