“Eğer gölge, kendi boyundan uzun ise, gölgeni 42 parçaya ayır. İlk parça zıll-u mahfuz’dur. Kalan rakamlar için de sana zikrettiğim gibi beytin kelimelerini kullan. Örnek: Gölgenin uzunluğu 22 ayak olsun. 44 rakamını 22’ye bölüp, bölümün birinci parçasını alırız ki, 2’dir. Bu, zıll-u mahfuz’dur. Sonra beytin ikinci kelimesine bakarız; bu kelime Be, Ye, Ze harflerinden oluşmaktadır. İlk harf olan Be, zıll-u mahfuz’un karşılığıdır. Kalan iki harf (Ye, Ze)’in sayı değeri 16’dır. Bu rakam, güneşin o vakitteki yüksekliğidir. (Bundan sonra da risalede bir okuma hatası veya atlama olduğu anlaşılıyor.) Örnek: Gölgenin uzunluğu 2/3 olsa, 44 rakamını bu sayıya böler, bölümün ilk parçasını –ki yaklaşık olarak 1,5’tur– zıll-u mahfuz olarak ayırırız. Sonra beytin ilk kelimesinin ilk harfine bakarız Karşımıza çıkan Hemze ve Tı harflerinin ilkini (Hemze) zıll-u mahfuz değeri olarak ayırırız. Kalan harfe (Tı), Ce ve Ze harflerinin sayı değerinin (3+7=10) yarısı (5) eklenir. Sonra beyitte Tı harfi ile, sayı değeri 17 olan Ye ve Ze harflerinden müteşekkil kelime arasında kalan harfin sayı değerini alırız ki, 4’tür. Bu rakamı 9’a ekleyerek 13 buluruz. Bu rakam, güneşin o vakitteki yükseklik değeridir.
“Bu, yanında gerekli alet bulunmayan kimse için güneşin yükseklik açısını ölçmede iyi bir yöntemdir.”
Risale sahibi Ömer b. Mekkî, daha sonra açtığı tısa bir fasılda, normalden (6⅔ ayak) daha uzun boylu kimselerin veya ölçüm yaparken ayakkabısını çıkarmak istemeyenlerin, boylarını nasıl ölçeceklerine dair de kıca ve pratik bilgiler vererek risalesini tamamlar.
Bir önceki yazıda da belirttiğim gibi Târîhu İbni’l-Cezerî‘nin mevcut baskısındaki teknik hataların –eserin yazma nüshasına bakılarak veya bahse konu risalenin başka nüshaları bulunarak– giderilmesi suretiyle elde edilecek sahih metin, ilimler tarihi bakımından önemli bir belge olarak müstakillen neşredilecek öneme sahiptir.
Muhtevası benim ihtisas sahamın dışında kaldığı için bu tanıtım yazısına aksetmiş olması muhtemel hatalardan arındırılarak bu risalenin, konunun mütehassıslarınca değerlendirilmesi gerekmektedir. Böyle bir belgenin gün ışığına çıkartılması yolunda benim yapabileceğim bundan ibaret.
Elbette risalenin ilgilendiği konuda, müellifinden daha önce yaşamış ilim adamları tarafından daha detaylı ve dakik çalışmalar yapıldığını unutmuş değilim. Ayrıca risalede önerilen yöntemin gerçek rakamlara ne ölçüde tekabül ettiği konusunda da bir şey söyleme makamında olmadığımın bilincindeyim. Ancak güneşin yükseklik açısının ölçülmesi konusunda önerilen pratik bir yöntemin görmezden gelinemeyecek bir önemi haiz bulunduğunu söylersem, bu da “ukalalık” olarak görülmemelidir.
Konunun ülkemizdeki uzmanları bu risaleye ilgi gösterir mi, bilmiyorum; ama bildiğim şu: Böyle bir belge herhangi bir şarkiyatçının elinde olsaydı, üzerinde aylarca çalışarak bilimsel bir makale hazırlar ve bu belgeyi ilim alemine değerli bir katkı olarak takdim ederdi…
Milli Gazete – 10 Haziran 2003