Arada bir “Okuyucu Soruları” serisine virgül koyup nefeslenmek istememi anormal karşılamazsınız umarım. Bugün de öyle yapacak ve fırsatını bulmuşken son zamanlarda hayli tutulan bir söylem üzerinde duracağım.
Dinlerarası (buna artık “Medeniyetler arası” yahut “Kültürler arası” dememiz gerekiyormuş!) diyalog söylemini en geniş anlamıyla “siyaset”in, hatta din tasavvurunun temeline yerleştirenlerin, diyaloğun hiçbir sakıncası olmadığını, “sakıncası olmamak” ne demek, “faydalı ve gerekli olduğunu savunmalarına alışmıştık. Ancak son zamanlarda “diyaloğa itirazı olan ulusalcıdır” demeye gelen söylemleri öne çıkarmalarına bakıp da şaşırmamak elde değil.
Evet, ulusalcıların, Kemalistlerin, demokratik solcuların, eski komünistlerin vs. son zamanlarda diyalog ve misyonerlik konularına alışılmışın dışında bir vurgu yaptığı bir gerçek. Doğrusu bu söylemin ağızlarına yakışmadığı da öyle. Ancak bununla diyaloğun doğruluğunu-yanlışlığını test etmek ne kadar makul ve tutarlı bir davranış olur?
Diyalogcuların, diyaloğa itiraz edenlerin tamamını aynı kalıpta değerlendirme yanlışına düşmelerini mi, bu mantıkla kendi hareket tarzlarının meşruiyetini tartışma alanına soktuklarını fark edememelerini mi daha fazla önemsemeliyiz?
“Diyaloğa itiraz etmek yukarıda anılan zümrelerle aynı safa düşmektir” demek doğruysa, “Diyaloğa evet demek Yahudi ve Hristiyanlar’la aynı safa düşmektir” demek de doğrudur! Ne yapacağız şimdi?!
Bayan Ecevit misyonerliği bir tehlike olarak telakki etti diye misyonerleri bağrımıza mı basalım, yoksa falan ateist diyaloğun yanlış/zararlı olduğunu söylediği için Hristiyanlığın “hak din” olduğunu söyleyip, Ehl-i Kitap ile amentü ittifakları mı imzalayalım?
Eğer yürütülmekte olduğu haliyle diyalog süreci bu ülke için “dinî” olduğu kadar “siyasî” ve “stratejik” açılardan da gerçekten bir handikap, hatta “tehlike” ise, bunu kim söylemiş olursa olsun, konuyu, söyleyen üzerinden değil, söylenen üzerinden tartışmak en doğrusu değil midir? Vatikan müslüman araştırmacıların diyalog konusundaki araştırmalarını kara kaşları-kara gözleri hatırına mı finanse ediyor?
Evet, “vur deyince öldürmek” deyiminin anlattığı abartılar, aşırılıklar ve ölçüsüzlükler bu ülkede ne yazık ki sık karşılaştığımız durumlardan. Fakat bir aşırılığı tenkit ederken bir başka aşırılığa düşmek, iki yanlıştan bir doğru çıkarmaya çalışmak kadar yanlıştır.
Diyalog faaliyetlerine katılanların tamamını İslam‘a ve vatana ihanetle suçlamak ne kadar yanlışsa, “diyalog karşıtları“nın amacını “Müslümanlar’ı zayıflatmak” olarak tesbit etmek de o kadar yanlıştır. Zira tersinden bakan birisinin kilise ve havrayı cami ile, siyon yıldızı ve haçı hilal ile aynı bağlam içinde takdim etmenin, “yok aslında birbirimizden farkımız” tarzında yorumlayıp Müslümanlar‘ı asıl zayıflatan tavrın bu olduğunu söylemesi de pekala mümkündür.
Lütfen biraz daha hassasiyet!..
Milli Gazete – 25 Mart 2006