Bu senenin başlarında Amerika‘da bir bayan akademisyenin kadın-erkek karışık cemaate Cuma namazı kıldırmasıyla başlayan tartışmayı elbette hatırlıyorsunuz. Bu vesileyle pek çok şeyin yazıldığını da…
“Hadis Tetkikleri Dergisi“nin III. Cildinin ilk sayısında bu konuyla ilgili bir makaleye rastlayınca ilgimi çekti. Çorum İlahiyat‘tan Doç. Dr. Mustafa Ertürk tarafından ve –ilginçtir– Amina Wadud olayının sahnelenmesinden önce kaleme alınan makale gerçekten nefis tesbitler içeriyor. Bir kısmını paylaşalım:
“Bilindiği üzere modernizmin ve modern düşüncenin etkisiyle Müslümanların karşısına pek çok sunî problem çıkarılmaktadır. Modernizmin en temel kıstaslarından olan “eşitlik ilkesi” ve buna bağlı olarak “kadın-erkek eşitliği” problemi İslâm toplumlarında sık sık tartışılan veya tartıştırılan meselelerdendir. Müslümanların dünyaya kendilerini kabul ettirmede –ki esasında kabul ettirmeleri de gerekmiyor–, metodolojik açıdan kısmen başarı sağlayamadıklarını düşündüğüm hususların başında kadın erkek eşitliği veya eşitsizliği meselesi gelmektedir…”
Modern dönemde Müslüman bilincine neredeyse tamamen hakim olan “savunma psikolojisi”nin kendisini en baskın biçimde hissettirdiği alanlardan birisi “İslam’da kadın-erkek eşit(siz)liği problemi.”
Kime ve nasıl izah edersiniz şahitlik ve miras paylaşımındaki eşitsizliği, çok eşliliği ve Kur’an‘da yer alan “kavvamiyet” meselesini?! Tek çözüm “tarihsellik.” Bu belanın Müslüman bilincini hemen tamamen işgal edip dumura uğrattığını ve sadece “entelektüel” planda değil, amel ve inanç planında dahi çözülmeler getirdiğini acilen fark etmemiz gerekiyor…
Yazısında, “kadının imamlığı” meselesinde Prof. Dr. Süleyman Ateş ve Mustafa İslamoğlu‘nun işaret ettiğim psikolojiyi yansıtan tavırlarını alıntılayan Ertürk, son bir noktaya daha derece isabetli biçimde parmak basıyor:
“Bu misallerde de görüldüğü gibi kadının namazda erkeklere imamlığı konusunda üzerinde çalıştığımız hadis/rivayet, kaynaklarıyla sadece misal gösterilmekte, ancak hadisin senediyle ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın, “hadis eserlerinde var/mevcut” düşüncesiyle zımnen ve açıkça kabul görmektedir. Benzer yaklaşımı İslam dünyasının başka yerlerinde yapılan akademik ve popüler çalışmalarda da görmekteyiz…”
Makalesinde, kadının erkeğe imamlığı meselesinde delil olarak kullanılan Ümm-ü Varaka (r.anha) rivayetinin sıhhat bakımından ihticaca (delil olarak kullanılmaya) elverişli olmadığı sonucuna ulaşan Ertürk, sözlerini şöyle bağlamış:
“… Değer açısından bakıldığında gerek isnadı sağlam zemine dayanmayan, gerekse pratikte uygulaması olmayan bir rivayetin İslâmî bid delil/hüccetmiş gibi gösterilerek pratiğini n de İslâmî olduğunu savunmanın bilimsel bir değer taşımadığı da kesinlik kazanmaktadır. Eğer böyle bir uygulama yapılacaksa bunun İslam’ın değil, modernizmin öngördüğü “dinin sekülerleştirilmesi” veya bir başka ifadeyle “dinin Protestanlaştırılması” gayesine yönelik olduğu bilinmelidir.”
Ertürk‘ün dikkat çektiği bir diğer nokta da Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde gerçekleştirilen “bayan müftü yardımcılığı” uygulaması. Şöyle diyor Ertürk: “Her ne kadar hâlâ Hıristiyanlar arasında kabul görmese ve tartışılmaya devam edilse de, Avrupa’da, Amerika’da ve dünyanın değişik yerlerinde papaz, piskopos ve başpiskoposların artık kadınlardan seçiliyor olması, bunun genelde İslam ülkelerinde özelde Türkiye’de de gerçekleştirilmesi ihtimalini akla getirmektedir. Müftülüklerde muhakkak bir müftü yardımcısının kadından olması gereğinin dillendirilmesi, sosyal ve hukuki alanda kadını erkeğe eşitleme çalışmaları, artık şeklî ibadetlerin icrasında görev alacak kadınların da erkeğe eşitlenmesini zorunlu hale getirecektir. Öncelikle üç büyük şehirde (İstanbul, Ankara ve İzmir) kadınların müftü yardımcılığına atanmalarının başlatılması., beraberinde müftülük, Diyanet İşleri Başkan yardımcılığı ve Diyanet İşleri Başkanı gibi daha üst görevlere tayin edilmelerini getirecektir…”
Bekleyelim, görelim…
Milli Gazete – 19 Eylül 2005