Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu‘nun hafta içi Zaman‘da yayımlanan mülakatı, Diyanet‘in hal-i hazırdaki politikalarını, yaşadığı/algıladığı problemleri, öngördüğü çözümleri ve geleceğe ilişkin tasarılarını yansıtması bakımından son derece önemliydi.
Misyonu ve iştigal alanı dolayısıyla Diyanet öteden beri “kıldan ince kılıçtan keskin” bir güzergâhta icra-i faaliyet etmek durumunda kalan bir kurum. Dinin devlet, toplum ve bireyle ilişkisi gibi “yukarıdan” ve dinî hayatın sıkıntıları, ihtiyaçları gibi “içeriden” bir yığın hayatî problemin “varlık sebebi” olarak algılanmakla, “çözüm adresi” olarak “tayin edilmek” arasında sıkışma hali, hemen bütün başkanlar döneminde Diyanet‘in yaşadığı en bariz psikoloji olmalı.
Bu psikolojinin yansımasını, kendisinden önceki dönemde, birkaç üniversite hocası yanında birtakım emekli paşaların da içinde bulunduğu ASAM (Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi) ile işbirliği yapılması amacıyla Türkiye Diyanet Vakfı‘nca kurulan DİYAM (Diyanet Araştırmaları Merkezi) arasındaki ilişkide rahatlıkla görebiliriz mesela. Prof. Dr. Bardakoğlu‘nun açıklamasına göre DİYAM, “Irak’taki dinî etnik problemler, İran-ABD ilişkileri gibi daha çok güvenlikle ve stratejik araştırma ile ilgili konular”da yaptığı araştırmalara karşılık ASAM‘a 700 milyar TL ödeme yapmış. Başkan Bardakoğlu‘nun bu “ahbap-çavuş ilişkisi”ne son vererek DİYAM‘ı feshetmesi son derece takdire şayan bir icraattır.
Keza bu psikolojiyi, “İslam ve değişim” başlığı altına giren çalışma ve tasarılarda da izlemek mümkün. Nitekim Başkan Bardakoğlu‘nun, kimi sorularda yer alan “dinin erkeksi bir bakışla yorumlanması“, “kadın aleyhine uydurulmuş hadisler” gibi hususlara kısa fakat onaylayıcı cevaplar vermesi gözden kaçmıyor. Her ne kadar “insanlarda komplo teorileri giderek arttı. Ne yapsak, ya hükümetle, ya uluslararası siyasetle, ya AB ile ilişkilendiriliyor” diyerek rahatsızlığını ifade etse de, bu algı tarzı sadece “içeride” değil, “dışarıda” da dikkat çekici biçimde dillendiriliyor. Örnek olarak İsviçre‘de yayımlanan Facts dergisinin, 21-27 Temmuz 2005 tarihli sayısındaki bir yazının http://www.avsam.org/fpr/072305f.htm adresindeki çevirisine bakılabilir.
Kadının imamlık ve müezzinlik yapması yahut din görevlilerinin halı saha maçı yapıp şortla denize girmesi gibi hususlara ilke olarak karşı olmadığı (bunların mümkün olduğu), ancak bu tür uygulamaların zemininin mevcut olmadığı tarzındaki açıklamaları, Prof. Dr. Bardakoğlu yönetiminde Diyanet‘in oluşturmayı hedeflediği “din tasavvuru” hakkında fikir verici nitelikte beyanlar olarak dikkat çekiyor.
Bütün bunların ötesinde ve üstünde en temel problemin “dinin modern algısı”nda yattığını tesbit etmek durumundayız. Hutbe ve vaazların halk üzerinde etkili olması için reklamcılardan istifade etme teklifini “yerden göğe kadar haklı” bulmak bir tavırdır; ama bunun dinî hitabı reklama, dini de popüler kültüre indirgeyebileceği endişesi taşınarak düşünülmesi gerekmez mi?
Prof. Dr. Bardakoğlu, “din hizmeti sadece sunum tekniği değil. Dinî güzellikleri anlatan insanın öz hayatının da bu güzelliklere uygun çizgide biliniyor olması lazım” diyerek bu noktaya parmak basıyor; ancak gönül bu hassasiyeti, her biri birer “reform” anlamına gelen tasarı ve yaklaşımlar konusunda da görmek istiyor. “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın toplum nezdindeki ağırlığına, temsil gücü”ne yapılan vurgu ancak böyle bir hassasiyetle bütünleştiğinde anlamlı ve sahici olabilir.
Devam edecek.
Milli Gazete – 24 Eylül 2005