Soru: “Cuma namazı farz iken öğle namazı kılınır mı? Öğle namazı kılınırken cuma namazı kılınır mı? (…) Madem cuma namazı kılınabilir, neden cuma namazından sonra zühr-ü ahir namazı kılıyoruz? Bunu çoğu alim “Cuma namazı kabul edilmeyebilir, o yüzden kılınmalı” diye yorumluyor. Madem cuma namazı farz değil, neden kılınıyor? Yok cuma namazı farz ise o zaman neden zühr-ü ahir namazı kılınıyor?”
Cevap: Sorunun, “Cuma namazı farzken öğle namazı kılınır mı?” kısmını şöyle anlıyorum: Bir kimsenin üzerine Cuma namazı farz iken o kimse Cuma namazını kılmayıp, yerine öğle namazını kılabilir mi?
Anladığım doğruysa, cevabım “elbette hayır” olacak. Bir kimse meşru bir özrü bulunmadığı halde Cuma günü öğle namazını kılmakla yetinse ve Cuma namazını kılmasa, kıldığı namaz sahihtir; ancak Cuma‘yı kılmadığı için günahkâr olur. Ancak bu kimse öğleyi kıldıktan sonra camiye giderek Cuma namazını da eda etse, önceden “öğle namazı” diye kıldığı namaz nafile yerine geçer.
Ancak yolculuk, hastalık vb. meşru bir sebeple üzerine Cuma namazı kılmak farz olmayan bir kimse, öğle namazını kılmakla müktelleftir. Onun yerine yine de Cuma‘ya gitse, üzerinden öğle namazının farziyeti kalkar.
Sorunun ikinci cümlesi de pek açık değil. Ama muhtemel anlaşılma şekillerini dikkate alarak hepsine birden şöyle cevap verebilirim: Üzerine Cuma kılmak farz olan kimseler Cuma kılarken, yukarıda değindiğim türden meşru özrü olan kimse(ler) de tabii olarak öğle namazını kılacaktır. Ancak soruda eğer muayyen bir şahıs kastediliyorsa, o zaman durum değişir.
Bu kimse, esasen üzerine Cuma kılmak farz olan biri ise, elbette bu namazı kılacaktır. Ancak Cuma namazının edasının şartlarından birinin veya bir kaçının bulunmaması halinde ne olacaktır?
Söz gelimi İmam Ebû Hanîfe‘den gelen bir rivayete ve İmam Ebû Yusuf‘a göre bir beldede üç-beş yerde Cuma kılınıyorsa, ilk tekbirin alındığı yerdeki namaz sahihtir, diğerleri değildir. İmam eş-Şâfi’î‘nin içtihadı da bu doğrultudadır. İmam Ebû Hanîfe‘den gelen bir diğer rivayete göre ise bir beldede birden fazla yerde de Cuma kılınabilir.
Mezkûr imamların bu içtihadı esas alındığında, hangi camide önce tekbir alınıp namaza başlandığını tesbit etmek mümkün olmadığı için, kimin namazının sahih olduğu noktasında bir belirsizlik doğacaktır.
Bu sakıncayı ortadan kaldırmak için ulema, Cuma‘nın son sünnetinden sonra “zuhr-i ahir” adıyla. tıpkı öğle namazının sünneti gibi 4 rekât bir namaz kılınmasını uygun görmüştür. Eğer Cuma sahih olmuş ise, kılınan 4 rekât bu namaz, –niyette de belirtildiği gibi– kılınmamış en son öğle namazının kazası olur. Eğer Cuma sahih olmamışsa, hiç olmazsa o günün öğle namazı eda edilmiş olur.
Buraya kadar söylenenler, Cuma namazının “edasının” şartlarıyla ilgili idi. Okuyucu sorusunda yer alan “Madem cuma namazı farz değil, neden kılınıyor? Yok cuma namazı farz ise o zaman neden zühr-ü ahir namazı kılınıyor?” tarzındaki ifadelerle dile getirilen husus ise Cuma namazının “vücubu” ile ilgilidir.
Cuma namazının vücubu ile ilgili şartlar mevcut olmadığı zaman elbette öğle namazı avdet edecektir. Ancak gerek Müçtehid İmamlar arasında bu noktada mevcut olan ihtilafların, meselenin zannî/içtihadî olduğunu göstermesi, gerekse Cuma namazının faziletinin bundan daha güçlü delillerle sabit olması sebebiyle en uygun ve ihtiyata en muvafık davranış, Cuma‘yı kıldıktan sonra peşinden zuhr-i ahiri de kılmaktır. Böylece şüpheli bir duruma düşmek söz konusu olmayacaktır.
Bir müslümanın ibadetler konusunda titiz davranması ve günaha düşmemek, zimmetten kurtulmak, fazileti kaçırmamak… gibi hassasiyetlerle hareket etmesi tabiidir. Bütün bunlar da Cuma namazının peşinden zuhr-i ahir kılmak ile mümkün olacağına göre, bu namazı kılmaya dikkat göstermek gerekir…
Milli Gazete – 12 Haziran 2004