Birkaç Mesele-1

Ebubekir Sifil2008, Ağustos 2008, Gazete Yazıları

www.cevaplar.org sitesi ilgi çekici röportajlarıyla göz dolduruyor. Prof. Dr. Faruk Beşer hocayla yapılan röportaj da bunlardan birisi. Hoca röportajda calib-i dikkat şeyler söylemiş. Bütün halinde okunması gerekiyor.

Burada, hocanın tesbitlerinden bazılarına kısaca işaret etmek istiyorum:

  1. “Hamileliğin en uzun süresini Kur’an-ı Kerim bize söylemiyor. Sünnet de söylemiyor. Bu tıbbi, biyolojik bir mesele. Ama bunu Hz. Aişe validemiz 4 yıldır diye söylüyor. Bir başkası yedi yıldır diyor. Öbürü beş yıldır diyor. Bu, fıkha böyle yansıyor. Fıkıhçı bu meseleyi sahabeden gelen bir görüş olarak alıyor, uyguluyor.

“Mesela bugün Maliki mezhebinde hamileliğin en uzun süresi yedi yıldır. Şafiilere göre beş yıldır. Hanefilerde dört yıldır. Buna terettüp eden dünya kadar hüküm var.

“Ben espri olarak talebelere söylüyorum, diyorum ki, Karadeniz’den Temel kalksa, Almanya’ya gitse, yedi yıl kalsa. Tam yedi yıl dolmak üzere iken gelse baksa ki çocuğu olmuş. “Fadime bu kimden” dese, “Ee senden” diyecek Fadime. “Olur mu böyle şey” deyip mahkemelik olsalar, mahkeme de o Maliki mezhebinin fetvasını ortaya çıkaracak, diyecek ki, “arkadaş, bu hukuken mümkün. Dolayısıyla, bu çocuk sendendir. Nesebi senden sabit olur, sana mirasçıdır. Kadına zina iftirasında bulunamazsın. Kötü bir şey söyleyemezsin” diyecek. “Oysa bunu bize söyleyen din değil. Ve yedi sene süren bir hamileliğin olması da mümkün değil. Bu mesele tıbbi bir mesele. Mesela, Zahiri mezhebi bunu anlamış ve demiş ki “Efendim, bu dini bir mesele değil. Bunu doktorlara sorarız.”

“Şimdi, o zaman da böyle yapsalardı, doktorlarla beraber çalışmış olsalardı keşke. Ve bugüne taşırsak bunu “Arkadaş, bu işin uzmanı olan Jinekologlar, kimler varsa.. İmanlı olması yeterli. Yani imanlı olması da şunun için, İslam’a kasıtlı olarak ters bir bilgi vermesin. Adil olsun, dürüst olsun. Böyle uzmanlarla birlikte bu gibi konular uzmanları ile tartışılsa “ bunu istisnaları var mı arkadaş? Yüz de bir de, binde bir de, milyonda bir istisna da hüküm olarak karşımıza çıkar bir gün. Ama tıp bunu istisnaları olmayacağında, “bu dokuz ay ile dokuz ay yirmi gün arası olur” veya “sekiz ay ile dokuz ay yirmi gün arası olur, başka olmazda ittifak ediyorsa, fakih onlarla beraber düşünmek zorundadır bunu.”

Yukarıdaki ifadelerde tashih edilmesi gereken bazı önemli noktalar var ise de, burada bu nokta üzerinde durmayacağım. Açıktır ki, hamileliğin en uzun süresi konusundaki farklı hükümler, farklı müçtehidlerin farklı bilgi kaynaklarından edindiği bilgiler doğrultusunda ortaya konmuştur. Bu mesele hakkında Kur’an ve Sünnet’te herhangi bir hüküm bulunmadığına göre müçtehid, kendi döneminde mevcut bilgi ve tecrübeye bakarak hüküm verecektir. Burada da, hamileliğin en uzun süresi hakkında yaygın durum değil, nadirattan da olsa en uzun süre hakkındaki bilgi esas alınacaktır. Bu bilgi dün o şekildeydi, bugün daha başkadır. Söz gelimi “dış gebelik” de denen yalancı gebelik hali yaşayan bir kadın, bir süre sonra gerçekten gebe kalabilir. Kadının rahmindeki durumu tesbit etmenin mümkün olmadığı dönemlerde dış gebelikle gerçek gebelik süreleri birlikte hesap edilerek kadının hamilelik süresinin 3-4 yıl sürdüğü söylenmiş olabilir mesela. (Esasen Beşer hocanın da “9 ay 20 gün” olarak ifade ettiği azami hamilelik müddetinin, başkaları tarafından 45, hatta 47 hafta olarak ifade edildiğini görüyoruz.) Bu bilgi değiştiğinde/tashih edildiğinde, hükmün de değişeceğinde şüphe yoktur. Bunu, tıpkı örfe bina edilen, dolayısıyla örf değiştiğinde değişen hükümlere benzetebiliriz.

  1. “Ben sınıflarda öğrencilere bu misali anlatırken kahkahalarla gülüyorlar. Bizim Hanefi mezhebinin Zahir’ür Rivaye dediğimiz görüşlerini toplamayı hedefleyen, temel kaynaklarından birisi olan Mavsili’nin el-İhtiyar adlı kitabında ki, Mavsili bu temel kaynakları toplamış, özetlemiş ve sonra da bunlara şerh yapmış. Yani Hanefilerin ilk İmamlarına ait olduğu kesin olan görüşler bunlar. Orada mestler üzerinde mesh bahsinde bir fetva var. Diyor ki; mesh için elinin kullandığı ıslaklığı yetmez. Yeni bir su alacak, o su ile ayağını meshetmiş olacak. Bu suyu bulamazsa, yağmur yağıyor olsa, elini tutsa, yağmurdan aldığı su ile yapsa olur mu, olur diyor. Efendim dışarıda abdest alırken, sabahleyin otların üzerinde meydana gelen çiylere elini sürse, onlarla meshetse olur mu? “Ve kıyle la yecuz” diyor. “Dendiğine göre olmaz”. Böyle bir ifade kullanıyor, belli ki doğruluğundan o da çok emin değil. Neden olmaz? “Çünkü” diyor, otların üzerinde meydana gelen çiğler, damlacıklar, sabahleyin denizden kafasını uzatıp karaya doğru soluyan bir deniz canavarının soluğundan hâsıl olan ıslaklıklardır. Bir hayvandan hâsıl olan ıslaklıklar da onun eti hükmünde olduğu için pistirler. Onlarla olan bir mesh olmaz.”

Bu noktayı ve gerisini de Cumartesi günü ele alalım.

 Milli Gazete – 16 Ağustos 2008