Bir Tenkit Vesilesiyle-3

Ebubekir Sifil2008, Gazete Yazıları, Kasım 2008

  1. Öztürk, İmam Ebû Hanîfe’nin bir kısım alimler tarafından tenkit ve cerh edilmesini 4 sebebe bağlamaktadır:
  2. Zorba Emevî ve Abbasî yönetimlerine karşı çıkması ve bu yönetimlere karşı gerekirse kılıç kullanılmasını önermesi,
  3. İslam’da akılcı akımın öncüsü olması,
  4. Hz. Muhammed dışında eleştirilmez kişi, Kur’an dışında eleştirilmez kitap kabul etmemesi,
  5. Hadis diye nakledilen sözlerin Kur’an’a aykırı olanlarına Peygamberimizin sözü olarak itibar etmemesi.

Bu maddeler üzerinde tafsilatlı bir şekilde durup her birini ayrı ayrı çürütmek benim için ayrı bir hoşluk olurdu doğrusu. Ama bu yazı serisini daha fazla uzatmak istemiyorum. Sadece şu kadarını söyleyeyim: İmam Ebû Hanîfe, zalim yöneticilere karşı ayaklanıp onları öldürmeye, Ümmet’in daha fazla maslahatı bulunması durumunda cevaz vermiştir. Bu doğrudur. Ama bu, onun, bütün Emevi ve Abbasi idarecilerine karşı çıktığı ve onlara karşı kılıç kullanmayı tecviz ettiği anlamına gelmez.

Öztürk’ün bu mesele hakkında kullandığı ifade bir miktar tevil götürebilir; ancak diğer 3 madde tamamen Öztürk’ün hayal gücünün ürünüdür ve İmam Ebû Hanîfe’ye iftiradır! Dolayısıyla Öztürk’ün, konumunu ve fikirlerini İmam Ebû Hanîfe üzerinden müdafaa etmesi tam bir “istismar”dır!

  1. Öztürk’ün devirdiği bir başka çam, büyük muhaddis Ebû Hâtim er-Râzî’yi İmam Ebû Hanîfe’yi suçlayanlar zımnında “Şii imamlar” arasında zikretmesidir.

Oğlu Abdurrahman b. Ebî Hâtim er-Râzî, el-Cerh ve’t-Ta’dîl isimli eserinde İmam Ebû Hanîfe’ye ayırdığı bölümde babasından naklen bir tek rivayete yer vermiştir. Orada da babasının doğrudan İmam’a yönelik herhangi bir suçlaması yer almamaktadır.

Ebû Hâtim er-Râzî’nin “şii” olduğunu ise Hadis Tarihi ilk defe Yaşar Nuri Öztürk’ün kaleminden öğrenmiş olmaktadır!!

  1. İtikaden Ehl-i Sünnet’ten olduğunu söylemesi Öztürk adına müsbet bir durumdur. Ancak mezhepler tarihi, Hz. Peygamber (s.a.v)’in şefaati kabul edilecek şefaatçi olarak görülemeyeceğini[1]Bkz. İslam Nasıl Yozlaştırıldı, 578., Hz. İsa (a.s)’ın göğe kaldırılmadığını ve kıyamete yakın yeryüzüne inmeyeceğini[2]Kur’an’daki İslam, 599 vd., icmaın şer’î bir delil olamayacağını[3]A.g.e., 628 vd., abdestte ayakların yıkanmasıının şart olmadığını (isteyenin ayaklarını mesh etmekle yetinebileceğini)[4]A.g.e., 658 vd., Müslüman kadının Ehl-i Kitap erkekle evlenebileceğini[5]A.g.e., 425-6., kadınların muayyen dönemlerinde –namaz, oruç… gibi– istedikleri ibadeti yapabileceklerini[6]A.g.e., 429.… söyleyen bir Sünni ile ilk defa karşılaşıyor!

Şüphesiz burada samimiyet sorgulaması yapmaya niyetimiz de, yetkimiz de, imkânımız da yok. Ancak burada Öztürk’e düşen bir mükellefiyet var: Ehl-i Sünnet olduğu davasında inandırıcı olabilmesi için bu ve –yer kaplamaması için burada zikretmediğim– benzeri meselelerdeki tavır ve kabullerini paylaşan bir Ehl-i Sünnet alimi veya böyle bir alimin eserini göstermek durumundadır. Aksi halde, meselenin mahiyetine vakıf olma imkânından yoksun bulunan okuyucularını yanıltmış kişi durumuna düşecektir!

  1. Öztürk, Kadı Abdülcebbâr’dan şöyle dediğini naklediyor: “İmamı Âzam diyor ki, ‘Eğer müminlerin emiri Hz. Ali’nin izlediği tavır olmasaydı Muaviye, Amr b. As, Ebu Mûsa el-Eşa’rî gibi kebîre (büyük günah) sahiplerinin durumlarını bilemezdik.” (Kadı Abdülcebbâr; Şerhu’l-Hamse, Kahire, 1965, s. 138)

Adı geçen Mu’tezilî alimin Şerhu’l-Usûli’l-Hamse simli eserinin benim elimdeki baskısı Mektebetu Vehbe tarafından neşredilen 1408/1988 tarihli 2. baskı. Orada (141) İmam Ebû Hanîfe’ye atfedilen söz aynen şöyle: “Emiru’l-Mü’minînin (Hz. Ali (r.a)’ın) bâğîler (meşru hükümete isyan edip baş kaldıranlar) konusunda izlediği yol olmasaydı bâğîlere uygulanacak ahkâmı bilemezdik.”

Kadı Abdülcebbâr’ın adı geçen eserinin benim elimdeki baskısında bu konuda İmam Ebû Hanîfe’ye atfen bundan başka bir söz bulamadım.

Öztürk’ün aktardığı satırlar ise, Kadı Abdülcebbâr’ın, İmam Ebû Hanîfe’ye atfettiği mezkûr cümleden önce kendi ifadeleri olarak yer alan cümlelerle benzeşiyor. Burada bir “kalem kayması” olmasın!?

  1. Öztürk kendisinin, “Kur’ancı”, “Ehl-i Sünnet’in büyük bilginlerinden” diye tavsif ettiği İbn Teymiyye ve İbnu’l-Cevzî gibi alimlerin devamı olduğunu söylüyor. Oysa bu ilişki de İmam Ebû Hanîfe veya el-Gazzâlî ile arasında kurduğunu anımsatan, “inandırıcı olmayan” bir ilişki. Zira adı geçen bütün bu alimler Öztürk’ün “uydurulan din” dediği zeminin sımsıkı bağlıları olarak eser vermiş, mücadele etmiş, talebe yetiştirmiş kimseler.

Bu ne yaman çelişki böyle!!

Milli Gazete – 29 Kasım 2008

Kaynakça/Dipnot

Kaynakça/Dipnot
1 Bkz. İslam Nasıl Yozlaştırıldı, 578.
2 Kur’an’daki İslam, 599 vd.
3 A.g.e., 628 vd.
4 A.g.e., 658 vd.
5 A.g.e., 425-6.
6 A.g.e., 429.