Üsame b. Ladin niçin “kötü”dür?
Yaptığı ya da sahiplendiği ya da kınamadığı eylemler dolayısıyla küresel sistemin hıncını İslam dünyası ve Müslümanlar üzerine çeken adam olması hasebiyle mi, Müslümanların temiz siciline leke sürmek anlamına gelen işler yapmış olması dolayısıyla mı, küresel sistemle dolaylı yollardan işbirliği yapma hıyanetinin altına imza attığı için mi?
Üsame b. Ladin niçin “iyi”dir?
Başta ABD olmak üzere küresel zorbaların tekerine çomak soktuğu için mi, sahip olduğu servetin ayartmasına kapılmadan, Müslümanların izzet ve onurunu müdafaa uğruna varını yoğunu adadığı silahlı mücadele sebebiyle mi?
Ya Taliban?
Bu kelime uyuşturucu ticareti, kadınlara zulüm, patlatılan Buda heykelleri, barbarlık, geri kalmışlık mı, yoksa onca yokluğa-yoksunluğa rağmen geçtiğimiz yüzyılda bizim yürüttüğümüze benzer şekilde küresel zorbalara karşı onurlu bir bağımsızlık mücadelesi yürüten mücahitler çağrışımı mı yapmalı?..
Biz biz olalı kafamız hiç bu kadar karışmamıştı. Alamet-i farikamızı bir uçtan öbürüne savrulmak teşkil ediyor sanki. Düşüncelerimizi istinat ettireceğimiz, muhkemliğinden emin olduğumuz dayanaklardan yoksun olmanın getirdiği bir savrulma durumu bu. Ne hangi zemin üzerinde hareket edeceğimizden, ne de durduğumuz yerin tartışma dışılığından eminiz. Bir tür modern “hızlan” hali yaşıyoruz sanki!
Küresel sistem kirli bir savaş yürütüyor ve yaptığı şeyler hakkında bilmemizi istediğinden fazlasını ve farklısını bilme imkânının elimizden alınması da bu savaşın önemli bir ayağını oluşturuyor.
Geçtiğimiz üç asır boyunca İslam coğrafyasında yürüttükleri işgal ve sömürüyü Batılılar kendilerine ve dünyaya nasıl izah ettiler? Çanakkale’de bize karşı cepheye sürülen Hintli Müslümanlara ne anlatılmıştı? İdi Amin gerçekten insan eti yiyen bir “yamyam” mıydı sizce de?..
Açık ki, Üsame b. Ladin hakkında, Elkaide hakkında, Taliban hakkında bildiklerimiz hem yetersiz, hem de büyük ölçüde filterize edilmiş/yönlendirilmiş şeyler.
Yürüttüğü mücadele tarzını onaylayıp onaylamamak ayrı mesele, ama Bin Ladin’in, sivillerin öldürülmesine hiçbir zaman onay vermediği, 11 Eylül saldırısını kınamamakla birlikte, bu saldırıyı Elkaide’nin düzenlediği şeklinde bir açıklamasının da bulunmadığı, Elkaide içinde Eymen Zevahiri ile sivillere yönelik eylemlerin meşruiyeti konusunda esaslı bir ihtilaf yaşadıkları konuyla yakından ilgilenenler tarafından bilinen ve ifade edilen hususlar.
Afgan cihadının unutulmaz ismi şehid Abdullah Azzam’ın mutedil tavrını bilenler bilir. Bin Ladin’in de özellikle 2001 yılında iyice su yüzüne çıkan bu ihtilafta aynen Abdullah Azzam gibi düşündüğü, hatta bu sebeple ailesini Afganistan’dan gönderdiği de ilgililer tarafından ifade edilen hususlar arasında. (Gelinen noktada Zevahiri’nin de sivillere yönelik eylemlerin hata olduğunu kabul ve itiraf ettiğini de bir not olarak ekleyelim.) Hal böyleyken küresel sistemin ürettiği çarpıtılmış bilgi dışında hiçbir dayanağı olmayan spekülasyonlarla onu “sivil öldüren uluslar arası terörist”, ya da “Amerika’nın piyonu” gibi suçlamaların konusu yapmak en hafifinden “hassasiyet kaybı”nın ifadesidir.
Yukarıda söylenenlerin üzerine, Elkaide denen örgütün, içinde birkaç farklı fraksiyonu barındırdığı, yapılanmasında Bin Ladin’in mutlak hakimiyeti diye bir şeyin söz konusu olmadığı (bu durumun özellikle 2001’den itibaren böyle olduğu) gerçeğini de eklediğimizde, kirli bir oyunun çaresiz piyonları muamelesine maruz kaldığımız net olarak çıkıyor ortaya. Siyasi yorumları siyasetçilere bırakalım. Bizim meselelere onların baktığı pencereden bakmak gibi bir mecburiyetimiz yok. Sade bir vatandaş olarak, bir Müslüman olarak Bin Ladin’den önce, onu ortaya çıkaran şartlara itiraz etme iradesini ortaya koymamız gerektiğini düşünüyorum. Bu kirli savaşı yürütenlerin “ak” dediğinin “kara”, “kara” dediğinin “ak” olduğunu düşünmenin bize önemli avantajlar sağlayacağını düşünüyorum. Küresel sömürü ve işgal sisteminin kirli işlerinden yayılan küresel lanetten bir nebze olsun korunabilmenin işe yarar başka bir yolunu bilen var mı?
Milli Gazete – 7 Mayıs 2011